Hazretleri, bu kudsî vazife-i âliyeyi, kıymetsiz gördüğünüz, çok kıymetli ve faziletli ve feyizli ve âlî derecelerde yüksek bir dellâla tevdi ve nasib ve bilhassa memur etmiştir. هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

Biz âciz ve âsi ve günahkâr hizmetkârlarınızı dahi lütf u keremiyle irşada ve hidayete siz Üstadımızı rehber ve mürşid ve vasıta buyurmuştur ki ebedî minnet ve şükranlarımızı edadan âciz bulunuyoruz.

İşte Üstadım! Çok kıymetli arkadaşımız ve hizmet-i Kur’aniyede kıymetli refikimiz ve şerikimiz Küçük Hüsrev ve Mehmed Feyzi’nin mektubundan başka yerde ve mahalde mevsimsiz olduğunu idrak ederek, bu hakiki kelimeyi ve mübarek ism-i şerifi Risale-i Nur’a dahi henüz zahiren takmak haddim değildir ve istimalinden hazer ediyorum. Çünkü Üstadımın izin ve müsaadesi olmadıkça bu gibi lakapların kıymeti olamaz. Ancak Risale-i Nur’dan aldığım ilham üzerine, muhitimizde birinciliği ihraz eden bir kardeşimiz olan Feyzi’nin mektubunda bahsedilmesi, sırf hüsn-ü niyet ve fart-ı merbutiyet ve sadakatten ve ihlastan doğmuştur.

Bu izharın hatasından hâdis olan meşguliyetinize sebebiyet verdiğimden çok müteessir oldum. Af buyurunuz. İkaz ve irşad edici nimet ve himmet-i itabınızla af buyurulmasını ve Risale-i Nur’un manevî tokatlarından muhafaza edilmekliğimizi kemal-i hulusla istirham eylerim.

Aziz ve kıymetli Üstadım! Cenab-ı Hakk’ın lütf u keremiyle ve hadsiz ihsanıyla, intisaben hizmet-i kudsiyesinde bulunduğum Risale-i Nur’un maddî ve manevî pek çok kerametlerini ve bereketlerini aynelyakîn görmüş ve lezzetini tatmış olan bu âciz hizmetkârınızın noksanlarını hüsn-ü niyete ve hulus-u kalbine bağışlamanızı rica ederken, bu mübarek Risale-i Nur’un pek çok kerametlerinden birkaçını arz ediyorum. Şöyle ki:

Risale-i Nur’un tercümanı ve müellif ve sahibi bulunan zat, bin üç yüz yirmi dört (1324) ve yirmi beş (1325) Rumî senelerinde, İstanbul’da iştiharla “Bedîüzzaman” namı ve lakabı altında matbuatın sitayişle neşriyatından mütehassis olarak, o zaman on yedi yaşımda bulunduğum ve çok cahil ve çocukluk devresinde iken bu mübarek isim kalbimde yer tutmuş. Ve bu kalbî muhabbet hürmeti için olacak ki bin üç yüz yirmi altı (1326) senesinde Hazret-i Üstadın