tohumlar nevinde, istikbalde kâfi sümbüller verebilir. Farz-ı muhal olarak hiç çalışılmasa da yine kifayet eder. Kat’iyen takarrur etmiş ki Risale-i Nur hakikatlerine, gıdaya ihtiyaç gibi bu zamanda ihtiyaç var. Bu ihtiyaç ise onu tevakkufta bırakmaz, işlettirecek inşâallah.

Hâfız Mustafa ile umumunuza bedel görüştük fakat pek az bir zamanda. Cenab-ı Hak onu ve Tahirî’yi tab meselesinde muvaffak eylesin, âmin!

Hâfız Ali’nin mektubunda, Medrese-i Nuriye’nin üstadı olan Hacı Hâfız ile gayet samimane ve uhuvvetkârane görüşmeleri ve meşveretleri bizleri çok mesrur eyledi.

Said Nursî

***

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Nur Fabrikasının sahibi, Birinci Şuâ’nın Dördüncü Âyeti bahsinde, hakikat-i İslâmiyet’in yedi esası parlak bir surette ispat edildiği cümlesine dair soruyor ki: Erkân-ı İslâmiyeyi beş biliyoruz. Hem vücub-u zekât rüknü, risalelerde ne suretle izah edildiğini soruyor.

Elcevap: İslâm’ın rükünleri başkadır, hakikat-i İslâmiyet’in esasları yine başkadır. Hakikat-i İslâmiyet’in esasları; altı erkân-ı imaniye ile (Hâşiye) ve esas-ı ubudiyet ki İslâm’ın beş rüknü olan (savm, salât, hacc, zekât, kelime-i şehadet) mecmuunun hülâsasıdır. Risale-i Nur, altı rükn-ü imaniye ile bu esas-ı ubudiyeti ispat edip سَبْعَ الْمَثَانٖى cilvesine mazhariyeti muraddır.

Vücub-u zekâtın izahından murad ise zekâtın teferruat tafsilatı değil belki zekâtın hayat-ı içtimaiyede derece-i lüzumu ve ehemmiyetli kıymeti ispat edilmiş demektir. Evet, Risale-i Nur’dan evvel yazdığımız risalelerde hem de Risale-i Nur’un müteaddid yerlerinde, vücub-u zekâtın hayat-ı içtimaiyede ne derece ehemmiyetli olduğu kat’iyen ve vâzıhan ispat edilmiş demektir.

Isparta’da Risale-i Nur’un ders ve neşrine iki köşkünü bir zaman tahsis eden kardeşimiz Şükrü Efendi’nin iki genç evladının vefatı,

___

Hâşiye: “Beraber” kelimesi Şuâ’da noksan olduğu için şüphe edilmiş.