bir bereket, bir ihlas var.” Şimdi tahmin ve tahattur ediyorum ki o zat Hacı Hâfız imiş. O acib bereketin şimdi sırrı çıkmış.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

Nur Fabrikasının sahibi Hâfız Ali’nin ve Mübareklerin köyleri ortasında, duada Sav köyü mevki almış. Tam bir senedir ahya yüzünden emvat dahi hisse alıyorlar.

***

Risaletü’n-Nur’un hizmetinde ekser şakirdleri birer nevi keramet ve ikram-ı İlahî hissettikleri gibi; bu âciz kardeşiniz çok muhtaç olduğu için çok nevilerini ve çeşitlerini hissediyor. Ve bu sıralarda bu havalideki şakirdler, yeminle itiraf ediyorlar ki biz, Nur’un hizmetinde çalıştıkça hem maişetçe hem istirahat-i kalpçe bir genişlik, bir ferah zahir bir surette hissediyoruz. Ben kendimce o kadar hissediyorum ki nefis ve şeytanım dahi o bedahete karşı hayret ederek sustular.

Biliniz ki bir seneden ziyadedir, ben duada, Risaletü’n-Nur’un şakirdlerinin risalelerle alâkadar olan ezvac ve evlat ve valideynlerini dahi dâhil ediyorum. Bunun bir sebebi; başta Sabri olarak orada burada bazı zatlar, çoluk ve çocukları ile daireye girmeleridir.

Adalet-i İlahiye, İslâmiyet’e ihanet eden mimsiz medeniyete öyle bir azab-ı manevî vermiş ki bedevîliğin ve vahşiliğin derecesinden çok aşağıya düşürtmüş. Avrupa’nın ve İngiliz’in yüz sene ezvak-ı medeniyesini ve terakki ve tasallut ve hâkimiyetin lezzetlerini hiçe indiren mütemadî korku ve dehşet ve telaş ve buhran yağdıran bombaları başlarına musallat etmiş.

İşte böyle bir zamanda en lüzumlu, en ehemmiyetli, en birinci vazife imanı kurtarmak olduğundan bu zamana ve bu seneye bakan beşaret-i Kur’aniye ve

فَضْلًا كَبٖيرًا ۞ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْتٖيهِ مَنْ يَشَٓاءُ

âyetlerin müjdesi en büyük bir fütuhat suretinde Risaletü’n-Nur’un manevî fütuhat-ı imaniyesini gösteriyor.