girip o hâdiseyi kendi aleyhlerinden çıkarıp lehlerinde istimal etmektir.

Ve ehl-i ibadet ve salahat dahi ekser insanların aç kaldığı bu zamanda ve çok karışmış ve haram ve helâl fark edilmeyecek bir tarza gelmiş ve şüpheli mal hükmünde ve manen müşterek olan erzak-ı umumiyeden helâl olmak için miktar-ı zaruret derecesine kanaat ediyorum diye bu mecburi belaya bir riyazet-i şer’iye nazarıyla bakmaktır. Kader-i İlahiyeye karşı şekva ile değil, rıza ile karşılamaktır.

Umum kardeşlerime hususan musibetzedelere çok selâm ve selâmetlerine dua ediyorum.

Sabri kardeşim! Seni tevkil edip selâm gönderenlere, ben de seni tevkil ediyorum. Onlara birer birer selâm ediyorum. Senin bu defaki mektubun gerçi geç geldi fakat birkaç noktada beni çok memnun etti. Sabri’nin elmas ve çelik gibi metanetini ve isabet-i fikrini gösterdi. Madem Hâfız Ali ile siz, Atabey yoluyla da muhabere etmeyi münasip görmüşsünüz. Atabey’de Abdullah Çavuş’un veya münasip gördüğünüz birisinin adresini bildiriniz.

Abdullah Çavuş’un sizin namınıza istediği Onuncu Şuâ namındaki Fihriste’nin ikinci cildini yazdırdık ve Hizbü’l-Ekber-i Nuriye’yi Feyzi yazdı. Yakında inşâallah göndereceğiz.

Said Nursî

***

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bu defa Sabri ve Hâfız Ali’nin mektubları, Risale-i Nur’un fevkalâde bir kerametini ve hârika kuvvetini gösteriyor. Medrese-i Nuriye’nin çalışkan ve gayyur talebeleri birkaç gün zarfında, Hâfız Mehmed’in zayi olan kitaplarına mukabil umumunun yazılmasını ve ona verilmesini taahhüd edinmelerine, bu havalideki şakirdleri fevkalâde mesrur eyledi.

Hâfız Ali’nin tahkikatına gelenlerin “Mağazalarda kâğıt kalmadı. Risale-i Nur şakirdleri kâğıdı bitirdiler.” diye demeleri ve Mehmed Zühdü’nün kitapları kendine iade edilmeleri, Risale-i Nur şakirdlerini müftehirane teşci ve teşvik eden bir hâdisedir.