rahmet-i İlahiyenin fakir fukaraya imdat eylemesini yazdığını gördük. Benim için ehemmiyetli bir meseleyi halletti.

Burada da yağmura şedit ihtiyaç vardı. Yağmur gelecek hiçbir alâmet hissetmiyorduk. Bu kaht zamanında yağmursuzluk, fakir fukaraya çok ağır gelmişti. Ben üç defa namazdan sonra, masum fukaraları ve aç kalan hayvanları ve Risale-i Nur’u şefaatçi yapıp dua ettik. Birden aynı gece, me’mulümüzün fevkinde, duanın tam kabulünü gördük.

Ben hayretle bu cüz’î duamız, bu küllî meseleye ne derece dahli olduğunu bilemedim. Dedim: “Her halde çok mühim dualara, duamız da binden bir hissesi olmuş.” Şimdi tahakkuk etti ki Isparta nuranileri; nurlu, manevî duaları bizi de o rahmetten hissedar eyledi. Hattâ o duama arkamdan âmin diyenlerden Feyzi’ye, bu manayı, bu hayretimi de ona şimdi söyledim. Evvelce söyleseydim onun hüsn-ü zannını ta’dil edemeyecektim. Çünkü o, Üstadına en büyük hisse veriyor.

Sabri’nin mektubunda, Sıddık Süleyman ve Barla’daki kardeşlerimizin selâmları ve eski alâkalarını tam muhafaza eylemeleri, Barla’daki hayatımı tahassürle hatırlattırdı. Ben de onlara çok selâm ederim.

Mübarek Hüsrev mektubunda, has kardeşlerimizden Re’fet, Rüşdü, Kâtip Osman, Osman Nuri, Âtıf ve Feyzi’nin bir yadigâr-ı tahattur olarak birer nüsha yazılarını bizlere hediye edilmelerini yazıyor. Cenab-ı Hak onlara, yazdıkları her bir harfe mukabil bin hasene versin, âmin!

***

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Her vakit ihtiyat iyidir. Zaten Hazret-i İmam-ı Ali radıyallahu anh da kerametkârane bize ihtiyatı tavsiye ediyor. Şimdi şark tarafında yeni bir hâdise:

Bir şeyh tarafından, kendi müridleri ve halifeleri vasıtasıyla din lehinde, eskiden beri meşhur olmuş Şeyh Ahmed namında türbedar-ı Nebevî tarafından vasiyetname-i Peygamberî (asm) namında bir eser, o havalide gezmiş, intişar etmiş. Oralarda çalışan kahraman