yine ittihat ederler. نُورٍ den başka مِنْ به doksan yedi ederek, Risale-i Nur’da kalan ه , ل , س iki elif dahi doksan yedi ederek, tam tevafuk eder. Türkçe telaffuzda Risale-i Nur hemze ile okunması zarar vermez.

Sure-i Maide’nin on beşinci âyeti

قَدْ جَٓاءَكُمْ مِنَ اللّٰهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبٖينٌ ۞ يَهْدٖى بِهِ اللّٰهُ

Sure-i Nisa’nın âhirinde

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبٖينًا

âyeti gibi Risale-i Nur mana ve cifir cihetiyle, mana-yı işarî efradından olduğuna kuvvetli bir karine buldum.

İkinci âyet olan Sure-i Nisa âyeti, Birinci Şuâ olan İşarat-ı Kur’aniye’de, Üstadım işaretini beyan etmiş. Birinci âyet olan Sure-i Maide’nin on beşinci âyeti hem bunun işaretini teyid ediyor hem de اَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ âyetinin işaratını tasdik ediyor.

Evet, bu asırda mana-yı işarî tabakasından tam bu âyetin kudsî mefhumuna bir fert, Risale-i Nur olduğuna kim insaf ile baksa tasdik edecek.

Madem Risale-i Nur bir ferdi olduğuna manevî münasebet kavîdir.

Madem bu âyetin makam-ı cifrîsi bin üç yüz altmış altıdır (1366), eğer meddeler ve okunmayan hemzeler sayılmazsa altmış ikidir (1362).

Ve madem Risale-i Nur, Kur’an-ı Mübin nurunu ve hidayetini neşreden bir kitab-ı mübindir.

Ve madem zahiren ondan daha ileri, o vazifeyi ağır şerait altında yapanları görmüyoruz.

Ve madem âyetler, sair kelâmlar gibi cüz’î bir manaya münhasır olamaz.

Ve madem delâlet-i zımnî ve işarî ile kaideten mefhum-u kelâmda dâhil oluyor. Ve madem Necmeddin-i Kübra ve Muhyiddin-i Arabî (ra) gibi pek çok ehl-i velayet, mana-yı zahirîden başka bâtınî ve işarî