Hüsrev’in kalemi, Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın ve Risale-i Nur’un mu’cizevari kerametleri ve hârikalarıdır.

Kardeşiniz

Said Nursî

***

Evvelce, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye tercih etmeye dair yazılan iki parçaya tetimmedir

Bu acib asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşamak şeraitini ağırlatması ve çok etmesi ve hâcat-ı gayr-ı zaruriyeyi, görenekle tiryaki ve müptela etmekle hâcat-ı zaruriye derecesine getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya set çeker veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatasının cezası olarak öyle dehşetli bir tokat yedi ki dünyayı başına cehennem eyledi.

İşte bu dehşetli musibette, ehl-i diyanet dahi büyük bir vartaya düşüyorlar ve kısmen anlamıyorlar.

Ezcümle: Ben gördüm ki ehl-i diyanet belki de ehl-i takva bir kısım zatlar, bizimle gayet ciddi alâkadarlık peyda ettiler. O bir iki zatta gördüm ki diyaneti ister ve yapmasını sever tâ ki hayat-ı dünyeviyesinde muvaffak olabilsin, işi rast gelsin. Hattâ tarîkatı keşif ve keramet için ister. Demek, âhiret arzusunu ve dinî vezaifin uhrevî meyvelerini, dünya hayatına bir dirsek, bir basamak gibi yapıyor. Bilmiyor ki saadet-i uhreviye gibi saadet-i dünyeviyeye dahi medar olan hakaik-i diniyenin fevaid-i dünyeviyesi, yalnız müreccih (tercih edici) ve teşvik edici derecesinde olabilir. Eğer illet derecesine çıksa ve o amel-i hayrın yapmasına sebep o fayda olsa o ameli iptal eder; lâekall ihlası kırılır, sevabı kaçar.

Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bela ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur’un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğunu kırk bin şahit vardır. Demek Risale-i Nur’un dairesine yakın bulunanlar, içine girmezse tehlike ihtimali kavîdir.