çalışması, ben yerine biz demeleri ve ehl-i tarîkatın “fena fi’ş-şeyh” ve “fena fi’r-resul” ve nefs-i emmareyi öldürmek gibi riyadan kurtaran vasıtaların bu zamanda birisi de “fena fi’l-ihvan” yani şahsiyetini kardeşlerinin şahs-ı manevîsi içinde eritip öyle davrandığı için inşâallah ehl-i hakikatin riyadan kurtulmaları gibi bu sır ile onlar da kurtulurlar.

Üçüncü Nokta: Vazife-i diniye itibarıyla, nâsa hüsn-ü kabul ettirmek, o makamın iktiza ettiği yüksek tavırlar ve vaziyetler, hodfüruşluk ve riya sayılmaz ve sayılmamalı. Meğer o adam, o vazifeyi kendi enaniyetine tabi edip istimal ede.

Evet bir imam, imamet vazifesinde tesbihatları izhar eder, isma’ eder; hiçbir cihetle riya olamaz. Fakat vazife haricinde, o tesbihatları aşikâre halklara işittirmeye riya girebildiği için gizlisi daha sevaplıdır.

Risale-i Nur’un hakiki şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. İnşâallah riya olmaz. Meğerki Risale-i Nur’a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola.

Daha yazılacaktı fakat bir tevakkuf hali kesti.

***