bir misal olarak, Risale-i Nur’un beş talebesi, ayrı ayrı köylerde, ne biz ne onlar postadan haberimiz yokken, güya bu kudsî kitabın meftihanesi olarak her biri, ayrı ayrı taamdan mürekkeb bir küçük ziyafet getirdikleri nevinde, hiçbir sebep yokken, bütün bütün âdete muhalif bir tarzda o beşlerin bu noktada ittifakı ve tevafukları, beşimiz (Ben, Emin, Feyzi, Hilmi, Tevfik) müttefikan karar verdik ki tesadüf kat’iyen imkânı yok. Demek buradaki medrese-i Nuriyenin meftihanesi olarak rahmet-i İlahiye tarafından bir keramet-i Nuriyedir.

Hem otuz günden beri İnebolu’dan her hafta bir iki defa geldikleri halde; hiçbiri gelmeden, birden, sebepsiz, bir has talebe üç günde yayan olarak Hizbü’l-Ekber’le beraber geldi. İkinci gün, güya onun için gönderilmiş gibi matbu Hizbü’l-Ekber-i Nuriye’nin bir kısmını aldı, götürdü.

Aziz Kardeşlerim! Bu Hizb-i Nuriye benim şahsıma ait pek büyük bir keramet-i maneviyesi var. Şimdi beyan etmek zamanı geldi:

Yirmi üç sene evvel Eski Said, Yeni Said’e inkılab ettiği zaman, tefekkür mesleğinde gittiği için

تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ

sırrını aradım. Her bir iki senede o sır ya Arabî ya Türkçe bir risaleyi netice verip suret değişiyordu. Arabî Katre Risalesi’nden tâ Âyetü’l-Kübra Risalesi’ne kadar, o hakikat devam edip suretler değiştirerek tâ Hizbü’l-Ekber-i Nuriye suret-i daimesine girdi. Yirmi üç seneden beridir ki ne vakit sıkılsam ve fikir ve kalbe yorgunluk ve usanç gelse bu hizbin bir kısmını mütefekkirane okumuşsam, o sıkıntıyı ve usanç ve yorgunluğu izale ediyordu. Hattâ bilâ-istisna, her gece sabaha yakın dört beş saat meşguliyetten gelen usanç ve yorgunluk, o hizbin altısından birisini okumasıyla hiçbir eseri kalmadığı bin defa tekerrür etmiş.

Mühim bir hakikati, bu hakikat münasebetiyle bu zamanda ehl-i medreseye ve hocalara taalluk eden bir meseleyi beyan ediyorum. Şöyle ki:

Eski zamandan beri ekser yerlerde medrese taifesi, tekyeler taifesine serfürû etmiş yani inkıyad gösterip onlara velayet semereleri için müracaat etmişler. Onların dükkânlarında ezvak-ı imaniyeyi ve envar-ı hakikati aramışlar. Hattâ medresenin büyük bir âlimi,