“Biz değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir.” deyip nefsinizi susturunuz.

Medar-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrepte olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.

***

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki bu gaflet mevsimi olan baharda ve derd-i maişet belasında, Risale-i Nur fütuhatında devam ediyor.

İstanbul’dan yazıyorlar ki oraya giden, başta Hüsrev’in Mu’cizat-ı Ahmediye’si olarak, risaleleri her kim görmüş ve okumuş ise başta Fetva Emini Ali Rıza olarak herkes hayret ve istihsan ile “Bu tarz-ı ifade ve ispat ve beyan, hiçbir kitapta bulmamışız. Bu şerait içinde böyle eserler hiç kimseye müyesser olmamış.” deyip kemal-i iştiyak ile karşılıyorlar.

Ve Ankara’da dünyaca yüksek makamlarda, askeriye heyetinde kemal-i iştiyak ve takdir ile Risale-i Nur’u yazıp okutturuyorlar. Başta miralay Mehmed Yümnü olarak mühim askerî paşaları “Risale-i Nur iman kurtarıcıdır.” diye takdirkârane tam teslimiyetle okuyup istifade ediyorlar.

Hattâ burada da pek çok ayrı ayrı tarzda Risale-i Nur aleyhinde yaptıkları desiseler ve tedbirler ve şakirdleri soğutmak ve sarsmak planları, hususan derd-i maişet belaları, Risale-i Nur’un inkişafını durdurmuyor. Günden güne tevessü ediyor. Hattâ en ziyade hücum edenler dahi perde altında istifadeye çalışıyorlar.

Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki inayet-i İlahiye ve himayet-i Rabbaniye devam ediyor. Fakat yalnız ehemmiyetli bir planla, ayrı bir cephede, mütemerrid münafıklar tarafından bir hücum var. Çok ihtiyat ve dikkat ve sebat ve tesanüd lâzımdır ki tâ onların bu planı da akîm kalsın. Plan da budur: “Risale-i Nur talebeleri içinde tesanüdü bozmak.”