Dedim: “Sen kimsin? Bu kadar dostluk gösteriyorsun.”

Dedi: “Ben Kuzca hatibiyim.” Halbuki Kastamonu’da hiç bu namda bir karye bulunduğunu bilmiyordum. Sonra geldim. İki Ispartalı asker yanıma geldiler.

Birisi dedi: “Ben Kuzca hatibinden sana mektub getirdim.”

Bu acib tevafuk bana, bu iki ayrı ayrı vilayette hem böyle tevafuk etmeleri, Risale-i Nur hizmetinde sadakatle çalışmalarına bir işarettir. Bu münasebetle Sabri, Kuzca hatibine benim tarafımdan çok selâm etsin. Onu, has talebeler içinde manevî kazançlara şerik ediyoruz. Hususi mektub yazmak âdetimiz olmadığından, ona ayrıca mektub yazamadığımızdan gücenmesin.

Tatlı bir tevafukun meyvesini, aynı gün daha şirin bir tarzda gördüm. Şöyle ki:

İki asker, kemal-i sevinçle gayet dostane “Sen Ispartalısın, bizim hemşehrimizsin.” Ben de dedim: “Maaliftihar her cihetle Ispartalıyım. Isparta, taşıyla toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır. Ve her biri yüze mukabil, yüzer ve binler hakiki kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir.”

Evet, bu havaliye gelen Ispartalılar asker olsun başkalar olsun, ekseriyet-i mutlaka ile beni hemşehri biliyorlar. Hangisi benimle görüşüyor “Sen Ispartalı mısın?” Ben de diyorum: Maaliftihar, ben Ispartalıyım. Ve Isparta’da o kadar hakiki kardeşlerim ve akariblerim var ki meskat-ı re’sim olan Nurs karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evladı hükmünde olan Isparta nahiyemize, büyük Isparta’nın bir tek köyünü tercih ediyorum. O kadar hâlis, kahraman kardeşleri bana veren Isparta taşı da toprağı da bana ve belki Anadolu’ya mübarek olmuş. İnşâallah hem Anadolu’ya hem âlem-i İslâm’a neşrettikleri nur tohumları birer rahmete mazhar olur, sümbül verir. Hem gıda hem ziya hem deva olup; manevî galâ ve veba ve zulmü ve zulmeti dağıtır.

Dördüncüsü: Sâbık üç tevafuku yazdıktan sonra büyük Hâfız Ali’nin gayet güzel mektubuyla, Hulusi-i sâlis Abdullah Çavuş’un manidar mektubu ve Hulusi Bey’in ve Kâtip Osman’ın kıymetli mektublarını aldım. Hâfız Ali’nin mektubunda yazdığı şu fıkra, Konya âlimlerinin Risale-i Nur’u yazmakta ve takdir etmekte olduklarını ve tefsir sahibi Hoca Vehbi’nin (rh) Risale-i İhlas karşısında mağlubiyetle beraber, Risale-i Nur’a karşı hayran ve takdirkâr olması