Üçüncüsü: Ben gönderilen risaleleri mütalaa ettim. Bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar edilmiş. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan ne için böyle olmuş, kuvve-i hâfızama gelen nisyandan sıkıldım. Birden şiddetli bir ihtar ile “On Dokuzuncu Söz’ün âhirine bak!” denildi. Baktım, risalet-i Ahmediyenin (asm) mu’cize-i Kur’aniyesinde tekraratının çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risaletü’n-Nur’da tamamıyla tezahür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münasip ve lâzım olmuş.

Hem Lütfü hem Abdurrahman hem Hâfız Ali hükmünde Küçük Ali sizin namınıza da Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye’nin tefsir ve tercümesini istemiş. Benim şimdi onun ile meşgul olmaya ne vaktim var ne de halim müsaade eder. İnşâallah ileride Risaletü’n-Nur’un başka bir şakirdi o vazifeyi yapacak. Hem Yirminci Mektub ile Otuz İkinci Söz bir derece o Lem’a’yı izah ederler.

Hazret-i Ali (ra) iki defa تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ سِرًّا sırrıyla, perde altında gizli parlamasına işareti bizi ihtiyata sevk ve emreder.

Bir meseleye gayet kısacık bir remiz ile zekâvetinize fehmini havale ediyorum:

Sual: Yerin korkudan titremesi ve hiddeti neden Rus’a gelmiyor ve yalnız..?

Cevap: Çünkü nesholup tahrif olmuş bir dine karşı, dinsizlik ile ihanet başkadır. Ve hak ve ebedî bir dine karşı ihanet ise yeri titretiyor, kızdırıyor.

Mukaddime-i Haşriye’nin makamatını istiyorsunuz. Şimdiki vaziyetim hiçbir vecihle müsaade etmediği gibi haşre dair yazılan hakikatler, bürhanlar umuma nisbeten ihtiyaca tam kâfi olduğundan çabuk yazmasına manen icbar edilmiyorum. Bir parça tehir edildi ve tacil edilmedi. Hem ben, burada kayıtlar altındayım.

اَلصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ وَالسُّرُورِ

***