قُلِ اللّٰهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ فٖى خَوْضِهِمْ يَلْعَبُونَ ۞ مَا لِلتُّرَابِ وَلِرَبِّ الْاَرْبَابِ

سُبْحَانَ مَنْ تَقَدَّسَ عَنِ الْاَشْبَاهِ ذَاتُهُ وَتَنَزَّهَتْ عَنْ مُشَابَهَةِ الْاَمْثَالِ

صِفَاتُهُ وَشَهِدَ عَلٰى رُبُوبِيَّتِهٖ اٰيَاتُهُ جَلَّ جَلَالُهُ وَلَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

Said Nursî

***

Bir Suale Cevap

Mustafa Sabri ile Musa Bekuf’un efkârlarını muvazene etmek için vaktim müsait değildir. Yalnız bu kadar derim ki: “Birisi ifrat etmiş, diğeri tefrit ediyor.” Mustafa Sabri gerçi müdafaatında Musa Bekuf’e nisbeten haklıdır fakat Muhyiddin gibi ulûm-u İslâmiyenin bir mu’cizesi bulunan bir zatı tezyifte haksızdır.

Evet Muhyiddin, kendisi hâdî ve makbuldür. Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Hakaikte çok zaman mizansız gittiğinden, kavaid-i Ehl-i Sünnet’e muhalefet ediyor. Ve bazı kelâmları, zahiri dalalet ifade ediyor fakat kendisi dalaletten müberradır. Bazen kelâm küfür görünür fakat sahibi kâfir olamaz.

Mustafa Sabri bu noktaları nazara almamış. Kavaid-i Ehl-i Sünnet’e taassup cihetiyle bazı noktalarda tefrit etmiş.

Musa Bekuf ise ziyade teceddüde taraftar ve asrîliğe mümaşatkâr efkârıyla çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış teviller ile tahrif ediyor. Ebu’l-Alâ-i Maarrî gibi merdud bir adamı, muhakkikînlerin fevkinde tuttuğundan ve kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in Ehl-i Sünnet’e muhalefet eden meselelerine ziyade taraftarlığından, ziyade ifrat ediyor.

قَالَ مُحْيِى الدّٖينِ : تَحْرُمُ مُطَالَعَةُ كُتُبِنَا عَلٰى مَنْ لَيْسَ مِنَّا

yani “Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın, zarar görür.” Evet, bu zamanda Muhyiddin’in kitapları, hususan vahdetü’l-vücuda dair meselelerini okumak, zararlıdır.

Said Nursî

***