İkinci güzde, aynı mevsimde, Hazret-i Ali radıyallahu anh وَيَا مُدْرِكًا لِذٰلِكَ الزَّمَانِ tabiriyle kuvvetli delillerle

Üçüncü güzde, فَيَا حَامِلَ الْاِسْمِ الَّذٖى ... اِلٰى اٰخِر diye yine Hazret-i Ali radıyallahu anh kerametkârane Risale-i Nur müellifine bakıp Sekiz, On Sekiz, Yirmi Sekizinci Lem’alar olan risalelerin kuvvetli ve i’cazlı telifleriyle havfa düşen ve teselliye muhtaç olan Risale-i Nur şakirdlerinin altı yedi defa لَا تَخْشَ kelimeleriyle korkularını izale edip teşci etmeleri, Kur’an hizmetkârlarına bir ikram-ı İlahî olduğunu gösterir. Hem وَاقْبِلْ وَلَا تَهْرَبْ fıkrasının yine evvelki fıkralar gibi muhatabı Saidü’n-Nursî olduğundan “Yâ Saidü’n-Nursî! Karşıla, kaçma!” deyip teşci ediyor.

Netice: Dokuz “hem hem”lerin gösterdiği dokuz hakikatin, Risale-i Nur’da ve müellifinde bilfiil icrası ve bilmüşahede görünmesi hattâ düşmanlarının tasdikiyle de sabittir ki: Hazret-i Ali radıyallahu anhın Kaside-i Ercuze ve Celcelutiye’sindeki şiddetli alâkadarlığını murad ettiği bir Vâris-i Nebi ve Mukavvi-i Din ve Hâmil-i ism-i a’zam olan Risale-i Nur ve müellifi olduğu çünkü bütün dünya meydandadır ve bütün nidaları işitiyoruz; ekseriya hareketleri görüyoruz ki hak ve hakikatte yanılmayan ve Kur’an’ın hukukunu emrolunduğu gibi tevilsiz muhafazaya çalışan “Risale-i Nur”dur diye şek ve şüphesiz olarak Hazret-i Ali radıyallahu anhın muhatabı o olduğunu kat’î ispat eder.

Hâfız Ali

(rahmetullahi aleyh)

***