YİRMİ SEKİZİNCİ LEM’A’NIN YİRMİ SEKİZİNCİ NÜKTESİ

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَاِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ ۞

دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ ۞ اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ

فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ۞ وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابٖيحَ

وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ

gibi âyetlerin mühim bir nüktesi, ehl-i dalaletin bir tenkidi münasebetiyle beyan edilecek. Şöyle ki:

Cin ve şeytanın casusları, semavat haberlerine kulak hırsızlığı yapıp, gaybî haberleri getirerek, kâhinler ve maddiyyunlar ve bazı ispirtizmacılar gibi gaibden haber verenlere haber vermelerini, nüzul-ü vahyin bidayetinde vahye bir şüphe getirmemek için onların o daimî casusluğu, o zaman daha ziyade şahaplarla recm ve men’edildiğine dair olan mezkûr âyetler münasebetiyle gayet mühim üç başlı bir suale muhtasar bir cevaptır.

Sual: Şu gibi âyetlerden anlaşılıyor ki cüz’î ve bazen şahsî bir hâdise-i gaybiyeyi de haber almak için gayet uzak bir mesafe olan semavat memleketine casus şeytanların sokulması ve o çok geniş memleketin her tarafında o cüz’î hâdisenin bahsi varmış gibi; hangi şeytan olsa, hangi yere sokulsa yarım yamalak o haberi işitecek, getirecek diye bir manayı akıl ve hikmet kabul etmiyor.

Hem nass-ı âyetle, semavatın üstünde bulunan cennetin meyvelerini bazı ehl-i risalet ve ehl-i keramet, yakın bir yerden alır gibi alıyormuş. Bazen yakından cenneti temaşa ediyormuş diye nihayet uzaklık nihayet yakınlık içinde bir meseledir ki bu asrın aklına sığmaz?