sırrını dört sebeple beyan eder. اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ âyeti ile اِتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْئَلُكُمْ اَجْرًا âyeti gibi insanlardan istiğna hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını tefsir eder.

Ve ilim ve dini neşre çalışan insanlar, mümkün olduğu kadar istiğna ve kanaatle hareket etmezse hem ehl-i dalaletin ittihamına hedef olur hem izzet-i ilmiyeyi muhafaza edemez.

Hem salahat ve neşr-i din gibi umûr-u uhreviyeye mukabil hediyeleri almak, âhiret meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.

ÜÇÜNCÜ MEKTUP:

فَلَٓا اُقْسِمُ بِالْخُنَّسِ ۞ اَلْجَوَارِ الْكُنَّسِ

kaseminde ve yeminindeki ulvi bir nur-u i’cazîyi ve

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَدٖيمِ

âyetinin teşbihindeki parlak bir lem’a-i i’caziyeyi ve

هُوَ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فٖى مَنَاكِبِهَا

âyetinde, küre-i arzı, feza-yı kâinatta yüzen bir sefine-i Rabbaniye olduğunu gösteren parlak bir hakikati tasvir ederek, küre-i arzdan cehenneme göçmek için ehl-i dalaletin seyahatini ve bütün eşya bir tek zata isnad edilse vücub derecesinde suhulet ve kolaylık olduğunu; eşyanın icadı müteaddid esbablara isnad edilse imtina derecesinde bir suubet ve müşkülat olduğunu gayet güzel ve mukni ve muhtasar bir surette beyanıyla iki nükte-i mühimme-i i’caziyeyi tefsir eder.

DÖRDÜNCÜ MEKTUP:

وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثٖيرًا

âyetinin bir sırrı, Risale-i Nur hakkında tecelli ettiğini beyan eder.

Hem:

“Der Tarîk-ı Nakşibendî lâzım âmed çâr terk:

Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk”