On Beşinci Mektub

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

Aziz kardeşim!

Senin birinci sualin ki:

Sahabeler nazar-ı velayetle müfsidleri neden keşfedemediler? Tâ Hulefa-yı Raşidîn’in üçünün şehadetini netice verdi. Halbuki küçük sahabelere, büyük velilerden daha büyük deniliyor.

Elcevap: Bunda iki makam var.

Birinci Makam: Dakik bir sırr-ı velayetin beyanıyla sual halledilir. Şöyle ki:

Sahabelerin velayeti, velayet-i kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarîkına uğramayarak doğrudan doğruya zahirden hakikate geçip akrebiyet-i İlahiyenin inkişafına bakan bir velayettir ki o velayet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Hârikaları az fakat meziyatı çoktur. Keşif ve keramet orada az görünür.

Hem evliyanın kerametleri ise ekserisi ihtiyarî değil. Ummadığı yerden, ikram-ı İlahî olarak bir hârika ondan zuhur eder. Bu keşif ve kerametlerin ekserisi de seyr ü sülûk zamanında, tarîkat berzahından geçtikleri vakit, âdi beşeriyetten bir derece tecerrüd ettiklerinden hilaf-ı âdet hâlâta mazhar olurlar.

Sahabeler ise sohbet-i nübüvvetin in’ikasıyla ve incizabıyla ve iksiriyle, tarîkattaki seyr ü sülûk daire-i azîminin tayyına mecbur değildirler. Bir kademde ve bir sohbette zahirden hakikate geçebilirler.