zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu. Yani mesela, tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef’aline hâlık olmasıyla oluyor. Onun için Cenab-ı Hakk’ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet’in halk-ı ef’al meselesinde düsturunu kabul etmiyor. Merdud olan sair Mutezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet’in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavanin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşmediğinden, inkâr ettiklerinden merduddurlar.

Aynen bu ilm-i kelâmdaki Ehl-i İtizal’in Ehl-i Sünnet ve Cemaat’e muhalefeti olduğu gibi sünnet-i seniye haricindeki bir kısım ehl-i tarîkatın muhalefeti dahi iki cihetledir:

Biri: Zemahşerî gibi; haline, meşrebine meftuniyet cihetinde daha derece-i zevkine yetişemediği âdab-ı şeriata karşı bir derece lâkayt kalır.

Diğer kısmı ise: Hâşâ âdab-ı şeriata, desatir-i tarîkata nisbeten ehemmiyetsiz bakar. Çünkü dar havsalası, o geniş ezvakı ihata edemiyor ve kısa makamı, o yüksek âdaba yetişemiyor.

Sekizinci Telvih

Sekiz vartayı beyan eder:

Birincisi

Sünnet-i seniyeye tamam ittibaı riayet etmeyen bir kısım ehl-i sülûk; velayeti, nübüvvete tercih etmekle vartaya düşer.

Yirmi Dördüncü ve Otuz Birinci Sözlerde, nübüvvet ne kadar yüksek olduğu ve velayet ona nisbeten ne kadar sönük olduğu ispat edilmiştir.

İkincisi

Ehl-i tarîkatın müfrit bir kısmı, evliyayı sahabeye tercih hattâ enbiya derecesinde görmekle vartaya düşer.

On İkinci ve Yirmi Yedinci Sözlerde ve sahabeler hakkındaki zeylinde kat’î ispat edilmiştir ki sahabelerde öyle bir hâssa-i sohbet var ki velayet ile yetişilmez ve sahabelere tefevvuk edilmez ve enbiyaya hiçbir vakit evliya yetişmez.

Üçüncüsü

İfrat ile tarîkat taassubu taşıyanların bir kısmı, âdab ve evrad-ı tarîkatı sünnet-i seniyeye tercih etmekle sünnete