Üçüncü Mesele

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنٖٓى اٰدَمَ âyetinin اِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا âyetiyle vech-i tevfiki nedir?

Elcevap: On Birinci Söz’de ve Yirmi Üçüncü Söz’de ve Yirmi Dördüncü’nün Beşinci Dal’ının İkinci Meyvesi’nde izahı vardır. Sırr-ı icmalîsi budur ki:

Cenab-ı Hak kemal-i kudretiyle nasıl bir tek şeyden çok şeyleri yapıyor, çok vazifeleri gördürüyor, bir sahifede bin kitabı yazıyor. Öyle de insanı, pek çok enva yerinde bir nev-i câmi’ halk etmiş. Yani, bütün enva-ı hayvanatın muhtelif derecatı kadar, bir tek nevi olan insan ile o vezaifi gördürmek irade etmiş ki insanların kuvalarına ve hissiyatlarına fıtraten bir had bırakmamış; fıtrî bir kayıt koymamış, serbest bırakmış. Sair hayvanatın kuvaları ve hissiyatları mahduddur, fıtrî bir kayıt altındadır.

Halbuki insanın her kuvası, hadsiz bir mesafede cevelan eder gibi gayr-ı mütenahî canibine gider. Çünkü insan, Hâlık-ı kâinat’ın esmasının nihayetsiz tecellilerine bir âyine olduğu için kuvalarına nihayetsiz bir istidat verilmiş.

Mesela, insan hırs ile bütün dünya ona verilse هَلْ مِنْ مَزٖيدٍ diyecek. Hem hodgâmlığıyla, kendi menfaatine binler adamın zararını kabul eder ve hâkeza… Ahlâk-ı seyyiede hadsiz derecede inkişafları olduğu ve Nemrutlar ve Firavunlar derecesine kadar gittikleri ve sîga-i mübalağa ile zalûm olduğu gibi ahlâk-ı hasenede dahi hadsiz bir terakkiyata mazhar olur, enbiya ve sıddıkîn derecesine terakki eder.

Hem insan –hayvanların aksine olarak– hayata lâzım her şeye karşı cahildir, her şeyi öğrenmeye mecburdur. Hadsiz eşyaya muhtaç olduğu için sîga-i mübalağa ile cehûldür. Hayvan ise dünyaya geldiği vakit hem az şeylere muhtaç hem muhtaç olduğu şeyleri bir iki ayda belki bir iki günde, bazen bir iki saatte bütün şerait-i hayatını öğrenir. Güya bir başka âlemde tekemmül etmiş, öyle gelmiş. İnsan ise bir iki senede ancak ayağa kalkar, on beş senede ancak menfaat ve zararı fark eder.

İşte cehûl mübalağası, buna da işaret eder.

***