hatib-i şehîridir, saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiyanın reisidir, onları tezkiye ve tasdik ediyor. Çünkü dini, bütün dinlerin esasatına câmi’dir. Ve bütün evliyanın başıdır. Şems-i risaletiyle onları terbiye ve tenvir ediyor.

O zat (asm) öyle bir kutub ve nokta-i merkeziyedir ki onun halka-i zikrinde bulunan bütün enbiya u ahyar, ebrar u sadıkîn onun kelimesine müttefik ve kelâm-ı nutkuyla nâtıktırlar. Ve öyle bir şecere-i nuraniyedir ki damar ve kökleri, enbiyanın esasat-ı semaviyesidir. Dal ve budakları, evliyanın maarif-i ilhamiyesidir.

Bu itibarla, herhangi bir davayı iddia etmiş ise bütün enbiya mu’cizelerine istinaden ve bütün evliya kerametlerine müsteniden ona şehadet etmişlerdir. Evet, bütün davalarının tasdiklerini iş’ar eden, bütün kâmillerin hâtem ve mühürleri vardır.

Ezcümle: O zatın (asm) davalarından biri “Tevhid”dir. Bu davayı tasrih ve ifade eden لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ kelime-i mübarekesidir. O zatın halka-i din ve zikrine giren bütün geçmiş ve gelecek insanlar o kelime-i mukaddeseyi rükn-ü iman ve vird-i zeban etmişlerdir. Demek, o davanın hak ve hakikat olduğuna kanaat ve itminan ve iz’anları hasıl olmuş ki zaman ve mekâna şâmil bir tarzda, o kelime-i mübareke, meşrepleri, meslekleri, an’aneleri mütehalif, mütebayin insanların ağızlarında Mevlevîler gibi semavî deveran ve cevelan ediyor.

Binaenaleyh gayr-ı mütenahî şahitlerin tasdikiyle hak ve hakkaniyeti tahakkuk eden bir davaya, hiçbir vehmin haddi değildir ki ona dest-i itirazı uzatabilsin!

İkinci Reşha

Arkadaş! Tevhidi ispat ve nev-i beşeri irşad eden o nurani bürhan; biri sağında diğeri solunda, biri mütevatir diğeri mecma-ı aleyh bulunan nübüvvet ve velayetle mücehhezdir. Ve aynı zamanda, irhasat denilen kable’n-nübüvvet kendisinden zuhur eden hârika hallerin rumuzatıyla ve kütüb-ü semaviyenin beşaratıyla ve hevatif denilen –gaybdan verilen– tebşirat-ı müteaddide ile musaddaktır.

Ve keza o bürhan-ı nuraniden zuhur eden inşikak-ı kamer, parmaklarından fışkıran sular, ağaçların onun davetine icabetleri,