Bilhassa o zat, o cemaat-i uzmada umum zevi’l-hayata şâmil pek şedid bir ihtiyac-ı azîm için dua eder. Ve onun duasına, yalnız o cemaat değil belki arz ve sema ve bütün mevcudat “Âmin” söyler. Yani “Yâ Rabbenâ! Onun duasını kabul eyle. Biz de o duayı ediyoruz. Biz de onun talep ettiğini talep ediyoruz.”

Bilhassa o cemaat-i uzma önünde kıldırdığı namazda, öyle bir tazarru ve tezellül ile, öyle bir iştiyakla, öyle bir hüzün ile niyaz ve dua eder ki kâinat bile heyecana gelir; o zatın duasına iştirak eder. Evet, öyle bir maksat için niyaz eder ki eğer o maksat husule gelmezse yalnız mahlukat değil âlem bile kıymetsiz kalır, esfel-i safilîne düşer. Çünkü o zatın matlubuyla mevcudat yüksek kemalâta erişir. Acaba o zat, o matlubu kimden istiyor? Evet, öyle bir zattan talep eder ki en gizli ve en küçük bir hayvanın cüz’î bir ihtiyacı için lisan-ı haliyle yaptığı duayı işitir, kabul eder, ihtiyacını yerine getirir.

Ve keza en edna bir emeli, en edna bir gaye için en edna bir zîhayatta görür ve onu ona yetiştirmekle ikram ve merhamet eder. Bu duaların neticesinde yapılan terbiye ve tedbirler öyle bir intizamla cereyan eder ki o terbiyelerin ancak bir Semî’ ve Basîr, bir Alîm ve Hakîm’den olduğuna şüphe bırakmaz.

Acaba o zat, o minberde arşa müteveccihen ellerini kaldırarak yaptığı dua ile ne istiyor ki bütün mahlukat “Âmin” söylüyor?

Evet o zat, Cenab-ı Hakk’ın rızasını ve cennette mülakat ve rü’yetiyle saadet-i ebediyeyi istiyor. Bu istenilen şeylerin icadına rahmet, hikmet, adalet gibi sayısız esbab olmadığı takdirde, o zat-ı nuraninin tek duası ve tazarru ile niyaz etmesi, cennetin icadına ve i’tasına kâfidir. Binaenaleyh o zatın risaleti, imtihan ve ubudiyet için şu dünyanın kurulmasına sebep olduğu gibi o zatın ubudiyetinde yaptığı dua, mükâfat ve mücazat için dâr-ı âhiretin icadına sebep olur.

Evet, bu yüksek intizam ve geniş rahmet ve güzel sanat ve kusursuz cemal ile zulüm ve çirkinlik arasında tezat vardır. İçtimaları mümkün değildir.

Evet edna bir sesi, edna bir kimseden, âdi bir iş için işitip kabul etmekle; en yüksek bir savtı en büyük bir iş için işitip kabul etmemek, emsalsiz bir kubuh ve çirkinlik ve bir kusurdur. Bu ise mümkün değildir. Çünkü hüsn-ü zatî, kubh-u zatîye inkılab eder. İnkılab-ı hakaik ise muhaldir.