Demek her şeyin bir haddi var. O şey, o had ile mukayyeddir. Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir. Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir.

Malûmdur ki dâhilden harice süzülen cüz-ü ihtiyarî mizanıyla, ihtiyaç derecesiyle, kabiliyetin müsaadesi ile, hâkimiyet-i esmanın nizam ve tekabülüyle feyiz alınabilir. Maahâzâ şemsin azametini bir kabarcıkta aramak, akıllı olanın işi değildir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsan, hikmet ile yapılmış bir masnudur. Ve Sâni’in gayet hakîm olduğuna yaptığı vuzuh-u delâlet ile sanki mücessem bir hikmet-i nakkaşedir. Tecessüd etmiş bir ilm-i muhtardır. İncimad etmiş bir kudret-i basîre olduğu gibi öyle bir fiilin mahsulüdür ki istidadı irade ettiği şeyi kendisine veriyor. Öyle bir in’am ve ihsanın kesifidir ki bütün hâcatına vâkıftır. Öyle bir kaderin tersim ettiği bir surettir ki bünyesine lâzım ve münasip şeyleri bilir.

Bu malûmat ile her şeyin mâliki olan Mâlik’inden nasıl tegafül eder ve bütün cinayetlerini bilen, hâcatını gören, vaveylâlarını işiten Semî’, Basîr, Alîm, Mücîb olarak üstünde bir Rakib’in bulunmamasını nasıl tevehhüm edebilir?

Ey nefs-i emmare! Ne için kendini hariç tevehhüm ediyorsun? Eğer evamire imtisal dairesinden çıkarsan ya herkesin ayağını öpercesine müraat ve ihtiram etmeye mecbur olursun. Veya ehemmiyet vermeyerek “zalim-i ale’l-küll” olacaksın. Bu yük ağırdır, taşıyamayacaksın. En iyisi, ecnebi olan şirki terk ile mülküllahın dairesine gir ki rahat edesin. Ve illâ sefineye binip yükünü arkasına alan ebleh adam gibi olacaksın.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Bir insanı yaratan Hâlık’ın, âlemi müştemilatıyla beraber yaratmasında bir bu’d, bir garabet yoktur. Zira bir insanın yaratılışı, içerisinde bulunan eşyanın yaratılmasından ibaret olduğu gibi âlemin de yaratılışı müştemilatının yaratılışından ibarettir. Ve keza insan, âleme bir enmuzec ve küçük bir fihristedir. Çünkü kavunun hâlıkı, çekirdeğinin hâlıkından başkası olması mümtenidir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın mahdud, ömrünün günleri ma’dud ve her şeyin fânidir. Öyle ise şu