Ezcümle: Zerresi büyük bir taş kadar büyük olan azaptan tahvif ve insanı, kalak ve tahammülsüz olduklarını göstermek için sevk edilen وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ olan âyete bak. Nasıl ki “şeyi zıddından in’ikas ettirmek” olan kaide-i beyaniyeye binaen, tehvil ve tahvif için azabın bir parçasının derece-i tesirini göstermek istediğinden, kıllet olan esas-ı maksada, nasıl kelâmın her tarafı elini oraya uzatıp kuvvet veriyor.

Şöyle: اِنْ lafzındaki teşkik ile tahfif ve مَسَّتْ deki yalnız temas ve نَفْحَةٌ maddesinde ve sîgasında ve tenkirindeki taklil ve tahkir ve مِنْ deki teb’iz ve nekale bedel عَذَابِ zikrindeki tehvin ve رَبِّكَ deki îma-i rahmet, umumen taklili göstermekle azabı nihayet derecede tazim ve tehvil eder.

Zira azı böyle olursa çoğundan Allah esirgesin.

Tenbih:

Bu sana sermeşktir. Yazabilirsen meşk et. Zira bütün âyât-ı Kur’aniye bu intizam ve tenasüp ve hüsne mazhardırlar. Fakat makasıd bazen mütedâhilen müteselsildir. Her birinin tevabii ötekiyle mukarin olur fakat muhtelit olmaz. Dikkat etmek gerektir. Zira nazar-ı sathî böyle yerlerde çok halt eder.

Beşinci Mesele

Kelâmın servet ve vüs’ati ise –nasıl suret-i terkip, nefs-i maksadı gösterir, öyle de– müstetbeatının telmihatıyla ve esalibin işaratıyla garazın levazım ve tevabiini göstermek ve ihtizaza getirmektir.

Zira telmih ve işaret ise sakin olan hayalatı ihtizaza ve sâkit olan cevanibini söylettirmekle kalplerin en uzak köşelerindeki istihsanı ve alkışlamayı tehyic etmeye büyük bir esastır. Evet, telmih ve işaret ise yolun etrafını temaşa ile tenezzüh etmek içindir. Kasd ve talep ve tasarruf için değildir. Demek, mütekellim onda mes’ul olmaz. Eğer istersen bu beyitlerin içlerine gir, bir derece seyre şâyan noktalar vardır: