İşte bu küçük fotoğrafta öyle bir güzel resim mündemicdir ki ileride tahrir ile sana görünecektir. Şimdi bu zeminde kütüb-ü mezburenin şecereleri tenebbüt ve makalat-ı selâsenin cedaviliyle sulanacaktır.

Ey birader! Senin elini tutup hazine-i hakaike götürmekten evvel, vaad ettiğim birkaç mesele ile acele edip basar-ı basîretinize gışavet ve perde olan hayalatı def’edeceğim. Öyle hayalat, gulyabanî gibi elleriyle senin gözünü kapar, göğsüne vurur, seni tahvif eder. Faraza gösterse de nuru nâr, dürrü mederr gibi gösterir. O hayalattan sakın! Senin vesveselerinin en büyük menşei, küreviyete taalluk eden birkaç meseledir. Ezcümle: Sevr ve Hut ve Kaf Dağı ve Sedd-i Zülkarneyn ve cibalin evtadiyetleri ve yer altında cehennemin yerini tayin etmek ve

دَحٰيهَا ve سُطِحَتْ veاَلشَّمْسُ تَجْرٖى لِمُسْتَقَرٍّ ve

يُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ فٖيهَا مِنْ بَرَدٍ gibi mesaildir.

Hakikatlerini beyan edeceğim tâ dinin düşmanlarının gözleri kapatılsın ve dostlarının gözleri dahi açılsın. İşte başlıyorum:

Birinci Mesele

Senin munsif olan zihnine malûmdur ki: Küreviyet-i arz ve yerin yuvarlaklığına, muhakkikîn-i İslâm –eğerçi ittifak-ı sükûtîyle olsa– ittifak etmişlerdir.

Eğer bir şüphen varsa “Makasıd” ve “Mevakıf”a git, maksada vukuf ve ıttıla peyda edeceksin ve göreceksin: Sa’d ve Seyyid, top gibi küreyi ellerinde tutmuşlar, her tarafına temaşa ediyorlar.

Eğer o kapı sana açılamadı; “Mefatîhü’l-Gayb” olan İmam-ı Râzî’nin geniş olan tefsirine gir ve serir-i tedriste o dâhî imamın halka-i dersinde otur, dersini dinle.

Eğer onun ile mutmain olamadın; arzı, küreviyet kabına sığıştıramadın; İbrahim Hakkı’nın arkasına düş, Hüccetü’l-İslâm olan İmam-ı Gazalî’nin yanına git, fetva iste. De ki: “Küreviyette müşahat var mıdır?” Elbette diyecek: “Kabul etmezsen müşahat vardır.” Zira