Evet, lafza ziynet verilmeli fakat tabiat-ı mana istemek şartıyla ve suret-i manaya haşmet vermeli fakat mealin iznini almak şartıyla ve üsluba parlaklık vermeli fakat maksudun istidadı müsait olmak şartıyla ve teşbihe revnak vermeli fakat matlubun münasebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla ve hayale cevelan ve şaşaa vermeli fakat hakikati incitmemek ve ağır gelmemek ve hakikate misal olmak ve hakikatten istimdad etmek şartıyla gerektir.

İkinci Mesele

Kelâmın hayatlanması ve neşv ü neması; manaların tecessümüyle ve cemadata nefh-i ruh etmekle bir mükâleme ve mübahaseyi içlerine atmaktır. Şöyle:

Deveran ile tabir olunan, vücudda ve ademde iki şeyin mukarenetiyle biri ötekisine illet ve me’haz ve menşe zannolunması olan itikad-ı örfî üzerine müesses olan mağlata-i vehmiye üstüne mebni olan kuvve-i hayalden neş’et eden sihr-i beyanıyla sehhar gibi cemadatı hayatlandırır, birbiriyle söyletir. İçlerine ya adâveti veya muhabbeti atar. Hem de manaları tecessüm ettirir, hayat verir, içinde hararet-i gariziyeyi derceder.

Eğer istersen gürültülü menzil ıtlakına şayeste olan bu beyte gir:

يُنَاجٖينِىَ الْاِخْلَافُ مِنْ تَحْتِ مَطْلِهٖ

وَتَخْتَصِمُ الْاٰمَالُ وَالْيَاْسُ فٖى صَدْرٖى

Yani “Mumatala-i hak perdesi altında hulfü’l-vaad benimle konuşuyor. Der: Aldanma! Onun için sinemde ümitlerim yeis ile kavgaya başladılar, o mütezelzil hane olan sadrımı harap ediyorlar.”

Göreceksin nasıl şair-i sahir emel ve yeisi tecsim etmekle hayatlandırarak nemmam olan ihlafın fitnesiyle bir muharebe ve muhasamayı temsil eyledi. Güya sinematograf gibi bu beyt senin aklına rüya görünüyor. Evet, bu sihr-i beyanî bir nevi tenvim eder.

Veyahut yerin yağmur ile muaşaka ve şekvasını dinle! İşte:

تَشَكَّى الْاَرْضُ غَيْبَتَهُ اِلَيْهِ ۞ وَتَرْشَفُ مَائَهُ رَشْفَ الرُّضَابِ