etmek şe’ninde olan bürudet-i memleket ve mekân ve meskenin darlığı ve sakinlerin kesretinden neş’et eden fikr-i marifet ve arzu-yu sanat ve deniz ve maden ve sair vesaitin müsaadesiyle hasıl olan teavün ve telahuk idi. Fakat şimdi tekemmül-ü vesait-i nakliye ile âlem bir şehr-i vâhid hükmüne geçtiği gibi matbuat ve telgraf gibi vesait-i muhabere ve müdavele ile ehl-i dünya bir meclisin ehli hükmündedir.

Velhasıl: Onların yükleri ağır, bizimki hafif olduğundan yetişip geçeceğiz. Eğer tevfik refik ola…

Hâtimenin Hâtimesi

Asya’nın bahtını, İslâmiyet’in tâli’ini açacak yalnız meşrutiyet ve hürriyettir fakat şeriat-ı garranın terbiyesinde kalmak şartıyla…

Tenbih:

Mehasin-i medeniyet denilen emirler, şeriatın başka şekle çevrilmiş birer meselesidir.

Onuncu Mukaddime

Bir kelâmda, her fehme gelen şeylerde mütekellim muaheze olunmaz. Zira mesûk-u lehü’l-kelâmdan başka mefhumlar irade ile deruhte eder. İrade etmezse itab olunmaz. Fakat garaz ve maksada mutlaka zâmindir.

Fenn-i beyanda mukarrerdir: Sıdk ve kizb, mütekellimin kasd ve garazının arkasında gidiyorlar. Demek maksud ve mesâk-ı kelâmda olan muaheze ve tenkit mütekellime aittir. Fakat kelâmın müstetbeatı tabir olunan telvihat ve telmihatında ve suver-i maânî ve tarz-ı ifade ve maânî-i ûlâ tabir olunan vesail ve üslup garazında olan günah ve muaheze, mütekellimin zimmetinde değil belki örf ve âdete ve kabul-ü umumîye aittir. Zira tefhim için kabul-ü umumî ve örf, ihtiram olunur.

Hem de eğer hikâye ise halel ve hata mahkiyyun anh’a aittir.

Evet, mütekellim suver ve müstetbeatta muaheze olunmaz. Zira onlara el atmak, semeratını almak için değildir. Belki daha yukarı makasıdın dallarına çıkmak içindir.