DOKUZUNCU BÜRHAN

Gel, ey muhakemesiz arkadaş! Sen şu sarayın sahibini tanımıyorsun ve tanımak da istemiyorsun. Çünkü istib’ad ediyorsun. Onun acib sanatlarını ve hâlâtını, akla sığıştıramadığından inkâra sapıyorsun. Halbuki asıl istib’ad, asıl müşkülat ve hakiki suubetler ve dehşetli külfetler, onu tanımamaktadır.

Çünkü onu tanısak bütün bu saray, bu âlem bir tek şey gibi kolay gelir, rahat olur; bu ortadaki ucuzluk ve mebzuliyete medar olur.

Eğer tanımazsak ve o olmazsa o vakit her bir şey, bütün bu saray kadar müşkülatlı olur. Çünkü her şey, bu saray kadar sanatlıdır. O vakit ne ucuzluk ve ne de mebzuliyet kalır. Belki bu gördüğümüz şeylerin birisi, değil elimize, hiç kimsenin eline geçmezdi. Sen, yalnız şu ipe takılan tatlı konserve kutusuna bak (Hâşiye). Eğer onun gizli matbaha-i mu’ciz-nümasından çıkmasa idi, şimdi kırk para ile aldığımız halde, yüz liraya alamazdık.

___

Hâşiye: Konserve kutusu; kudret konserveleri olan kavun, karpuz, nar, süt kutusu Hindistan cevizi gibi rahmet hediyelerine işarettir.