ONUNCU BÜRHAN
Gel, ey bir parça insafa gelmiş arkadaş! On beş gündür (Hâşiye) biz buradayız. Eğer şu âlemin nizamlarını bilmezsek, padişahını tanımazsak cezaya müstahak oluruz. Özrümüz kalmadı. Zira on beş gün güya bize mühlet verilmiş gibi bize ilişmiyorlar. Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik sanatlı, mizanlı, letafetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız, bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir.
O zat ne kadar kudretli, haşmetli bir zat olduğunu şununla anlayınız ki şu koca âlemi, bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi, bir hane gibi hiçbir şey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte bak, vakit be-vakit bir kabı doldurup boşaltmak gibi; şu sarayı, şu memleketi, şu şehri kemal-i intizamla doldurup kemal-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı kaldırıp indirmek gibi koca memleketi baştan başa, çeşit çeşit sofralar (Hâşiye) bir dest-i gaybî tarafından kaldırır,
___
Hâşiye 1: On beş gün, sinn-i teklif olan on beş seneye işarettir.
Hâşiye 2: Sofralar ise yazda zeminin yüzüne işarettir ki yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i