teşvikkârane beşareti ve Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın kuvvetli işaretle, o hâlis şakirdler ehl-i saadet ve ehl-i cennet olacaklarını müjdesi pek kat’î ispat ederler. Elbette böyle bir kazanç, öyle bir fiyat ister.

Madem hakikat budur. Risale-i Nur dairesinin yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarîkat ve sofi-meşrep zatlar, onun cereyanına girmek ve ilim ve tarîkattan gelen sermayeleriyle ona kuvvet vermek ve genişlenmesine çalışmak ve şakirdlerini teşvik etmek ve bir buz parçası olan enaniyetini, tam bir havuzu kazanmak için o dairedeki âb-ı hayat havuzuna atıp eritmek gerektir ve elzemdir. Yoksa başka bir çığır açmakla hem o zarar eder hem bu müstakim ve metin cadde-i Kur’aniyeye bilmeyerek zarar verir, belki zındıkaya bilmeyerek bir nevi yardım hesabına geçer.

Said Nursî

***

Latîf bir tevafuka işaret eden bir fıkradır

Otuz altı yapraktan ibaret ve İmam-ı Ali’nin fevkalâde takdirine mazhar olan Otuz İkinci Söz’ün kendi kendine gelen beş bin yedi yüz on beş (5715) tevafuku, Risaletü’n-Nur’un bu havalideki gayet mühim bir talebesi olan Ahmed Nazif’in nüshasında çıkmıştır. Demek o risalenin hatt-ı hakikisine rast gelmiş ki bu hârika kerameti göstermişler.

Hem iki Hüsrev’i Risale-i Nur dairesine ve Bekir Sıdkı’ya kerametini gösterip imana getiren ve tılsım-ı kâinatın üçte birisini halleden, on beş yapraktan ibaret olan Otuzuncu Söz, yine kahraman Nazif’in nüshasında tekellüfsüz üç bin sekiz yüz otuz beş (3835) tevafuku; biz gözümüzle bu keramet-i tevafukiye-i Nuriyeyi gördük. (Hâşiye)

Halil, Hilmi, Salahaddin,

Emin, Feyzi, Said Nursî

***

___

Hâşiye: Bu risalede eliflerin mecmuu yüz kırk dört çıkmış, tam tamına “Said” olup müellifinin imzasını gösteriyor.