sonraki olsa بُرْهَانٌ ve نُورًا kelimelerindeki tenvinler “nun” sayılsa bin üç yüz on (1310) eder. Demek bu asra da hitap eder.

Hem قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ cümlesi yalnız dört farkla فرقان adedine tevafukla sarîhan baktığı gibi o kudsî bürhan-ı İlahînin bu zamanda parlak ve kuvvetli bir bürhanı olan Resaili’n-Nur’a dahi ikinci cümlesi olan اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُبٖينًا adedi, iki tenvin vakıfta iki “elif” sayılmak cihetiyle beş yüz doksan sekiz (598) ederek aynen tam tamına Resaili’n-Nur’a ve Risalei’n-Nur adedine tevafuk ile o semavî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı Resaili’n-Nur olduğunu remzen haber veriyor.

İhtar: Sözler’in üç ismi olan Risalei’n-Nur veya Resaili’n-Nur veya Risaleti’n-Nur’daki şeddeli “nun” iki “nun” sayılmak, cifirce ağlebî bir kaidedir. Şeddeli harf bazen bir, bazen iki sayılabilir.

On Altıncı Âyet

لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌ dür. Şu şifalı âyet çok zamandır benim dertlerimin şifası ve ilacı olduğu gibi eczahane-i kübra-yı İlahiye olan Kur’an-ı Hakîm’in tiryakî ilaçlarından, Risalei’n-Nur eczalarının kavanozlarından alarak belki bin manevî dertlerime bin kudsî şifayı buldum ve Resaili’n-Nur şakirdleri dahi buldular. Ve fenden ve felsefenin bataklığından çıkan ve tedavisi çok müşkül olan ve zındıka hastalığına müptela olanlardan çokları onunla şifalarını buldular.

İşte her derde şifa olan Kur’an’ın ilaçlarının bu zamanda bir kısım kavanozları hükmünde bulunan Resaili’n-Nur dahi bu şifadar âyetin bir medar-ı nazarı olduğuna kuvvetli bir emare şudur ki:

Bu âyetin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz kırk altı (1346) adedi Resaili’n-Nur’un bin üç yüz kırk altıda şifadarane etrafa intişarının tarihine ve Mu’cizat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm namında olan risale-i hârikanın zaman-ı telifine tam tamına tevafukudur. Şu tevafuk hem münasebet-i maneviyeyi teyid ve onunla teeyyüd eder hem remizden işaret derecesine çıkarıyor.