ameliyat-ı cerrahiyenin arkasından bir lezzet geldi; iştiyak ile o mübarek eseri acı tiryak gibi veya sulfato gibi içtim. Elhamdülillah kabahatlerimi anladım, yaralarımı hissettim, gurur bir derece kırıldı.

Hocamızın sözü bitti.

İşte hocamızın bu macera-yı hayatiyesi gösteriyor ki Hazret-i Şeyh’in müteveccih olduğu ve ehemmiyetle bahsettiği ve istikbalde gelecek müridi bu olmak için kuvvetli bir ihtimaldir. Hazret-i Şeyh’in vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufu ehl-i velayetçe kabul edilen üç evliya-yı azîmenin en a’zamı, o Hazret-i Gavs-ı Geylanî’dir. Ve demiş:

اَفَلَتْ شُمُوسُ الْاَوَّلٖينَ وَشَمْسُنَا اَبَدًا عَلٰى فَلَكِ الْعُلٰى لَا تَغْرُبُ

fıkrasıyla ba’de’l-memat dua ve himmetiyle müridlerinin arkasında ve önünde bulunmasıyla, böyle hârika keramet-i acibe ile meşhur bir zat, elbette böyle bir zamanda kıymettar bir hizmet-i Kur’aniye bir müridinin vasıtasıyla olacağını onun görmesi ve göstermesi şe’nindendir. Hazret-i Şeyh’in bahsettiği ehemmiyetli müridi ve talebesi ve himaye-gerdesi olan şahıs; binden sonra, on dördüncü asırda geleceğine bir îmadır.

Süleyman, Sabri, Zekâi, Âsım, Re’fet, Ali, Ahmed Hüsrev,

Mustafa Efendi, Rüşdü, Lütfü, Şamlı Tevfik, Ahmed Galib,

Zühdü, Bekir Bey, Lütfü, Mustafa, Mustafa, Mesud, Mustafa

Çavuş, Hâfız Ahmed, Hacı Hâfız Mehmed Efendi, Ali Rıza

(r. aleyhim)

***