Onuncu Söz’ün ikisinin kırk ikide intişarları ve kırk altıda fevkalâde iştiharları aynı tarihte olması bir kuvvetli emaredir ki bu âyet ona hususi bir iltifatı var.

Hem nasıl ki bu âyetler telif ve intişarına işaret ederler, öyle de yalnız تَنْزٖيلُ الْكِتَابِ kelimesi Risaletü’n-Nur’un ismine –şeddeli “nun” bir “nun” sayılmak cihetiyle– gayet cüz’î bir farkla tevafuk edip remzen bakar, kendine kabul eder. Çünkü تَنْزٖيلُ الْكِتَابِ kelimesi dokuz yüz elli bir (951) ederek Risaletü’n-Nur’un makamı olan dokuz yüz kırk sekize (948) sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar.

Birden hatıra geldi ki: Bu üç farkın sırrı ise Risaletü’n-Nur’un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil belki ekseriyetle Kur’an’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracat-ı Kur’aniyedir.

Cây-ı dikkattir ki birinci حٰمٓ olan Sure-i Mü’min’de

تَنْزٖيلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ

makam-ı cifrîsi, bazı mühim âyetler gibi bin üç yüz yetmişe (1370) bakıyor. Acaba on beş yirmi sene sonra başka bir nur-u Kur’an zuhur mu edecek, yahut Resaili’n-Nur’un bir inkişaf-ı fevkalâde ile bir fütuhatı mı olacak bilmediğimden o kapıyı açamıyorum.

Yirmi Beşinci Âyet

حٰمٓ ۞ تَنْزٖيلٌ مِنَ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

âyet-i kudsiyesidir. Bu âyetin mana-yı işarîsi, Resaili’n-Nur ile münasebeti çok kuvvetlidir. Bir ciheti şudur ki Risaletü’n-Nur’un ve şakirdlerinin mesleği, dört esas üzerine gidiyor.

Birincisi tefekkürdür, Hakîm ismine bakıyor.

Biri de şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki Rahman ve Rahîm isimlerine bakıyor.

Hem şu âyet nasıl ki Resaili’n-Nur’un telif ve tekemmül tarihine tevafukla parmak basıyor, öyle de تَنْزٖيلٌ kelimesiyle –vakıf mahalli