Yirminci Âyet

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ

Şu âyet-i azîme sarîhan asr-ı saadette nüzul-ü Kur’an’a baktığı gibi sair asırlara dahi mana-yı işarîsiyle bakar. Ve Kur’an’ın semasından ilhamî bir surette gelen şifadar nurlara işaret eder. İşte doğrudan doğruya tabib-i kulûb olan Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risaletü’n-Nur, benim çok tecrübelerimle umum manevî dertlerime şifa olduğu gibi Resaili’n-Nur şakirdleri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek Resaili’n-Nur, bu âyetin bir mana-yı işarîsinde dâhildir.

Ve bu duhûlüne bir emare olarak مَا هُوَ شِفَٓاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ nin makam-ı cifrîsi bin üç yüz otuz dokuz (1339) ederek aynı tarihte Kur’an’dan ilham olunan Resaili’n-Nur bu asrın manevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasından bu âyet, ona hususi remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım, kanaate itiraz edilmez.

Yirmi Birinci Âyet veya Âyetler

قُلْ اِنَّنٖى هَدٰينٖى رَبّٖٓى اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ ۞

وَهَدٰيهُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ

Sekiz dokuz âyetlerde “sırat-ı müstakim”e nazarı çeviriyorlar. Ve bu doğru, istikametli yolu bulmak için daima Kur’an’ın nurundan her asırda o asrın zulmetlerini dağıtacak ve istikamet yolunu tenvir edecek Kur’an’dan gelen nurlar olmakla ve bu dehşetli ve fırtınalı asırda o doğru yolu şaşırtmayacak bir surette gösteren başta şimdilik Risaletü’n-Nur tezahür ettiğinden hem bu “sırat-ı müstakim” kelimesinin makam-ı cifrîsi –tenvin “nun” sayılmak cihetiyle– bin (1000) eder. Medde olmazsa dokuz yüz doksan dokuz (999) ederek yalnız bir veya iki farkla (Hâşiye) Risaletü’n-Nur adedi olan dokuz yüz

___

Hâşiye: Yani Risaletü’n-Nur’un mertebesi ikinci ve üçüncüde olduğuna işarettir. Vahiy değil ve olamaz. Belki ilham ve istihraçtır.