Madem hikmeten, hakikaten, izdivaç nesil içindir, nev’in bekası içindir. Elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan ve elli senede yeise düşen bir kadın, ekseri vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh bir erkeğe kâfi gelmediğinden medeniyet pek çok fahişehaneleri kabul etmeye mecburdur.

Üçüncü Esas

Muhakemesiz medeniyet, Kur’an kadına sülüs verdiği için âyeti tenkit eder. Halbuki hayat-ı içtimaiyede ekser ahkâm, ekseriyet itibarıyla olduğundan ekseriyet itibarıyla bir kadın, kendini himaye edecek birisini bulur. Erkek ise ona yük olacak ve nafakasını ona bırakacak birisiyle teşrik-i mesai etmeye mecbur olur. İşte bu surette bir kadın, pederinden yarısını alsa kocası noksaniyetini temin eder. Erkek, pederinden iki parça alsa bir parçasını tezevvüc ettiği kadının idaresine verecek, kız kardeşine müsavi gelir. İşte adalet-i Kur’aniye böyle iktiza eder, böyle hükmetmiştir. (Hâşiye 1)

Dördüncü Esas

Sanem-perestliği şiddetle Kur’an men’ettiği gibi sanem-perestliğin bir nevi taklidi olan suret-perestliği de men’eder. Medeniyet ise suretleri kendi mehasininden sayıp Kur’an’a muaraza etmek istemiş. Halbuki gölgeli gölgesiz suretler, ya bir zulm-ü mütehaccir veya bir riya-yı mütecessid veya bir heves-i mütecessimdir ki beşeri zulme ve riyaya ve hevaya, hevesi kamçılayıp teşvik eder.

Hem Kur’an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için hayâ perdesini takmasını emreder. Tâ hevesat-ı rezilenin ayağı altında o şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta hükmüne geçmesinler. (Hâşiye 2) Medeniyet ise kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp beşeri de baştan

___

Hâşiye 1: Mahkemeye karşı ve mahkemeyi susturan lâyiha-i Temyizin müdafaatından bir parçadır. Bu makama hâşiye olmuş:

“Ben de adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikatli bir düstur-u İlahîyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir.”

Hâşiye 2: Tesettür-ü nisvan hakkında Otuz Birinci Mektub’un Yirmi Dördüncü Lem’a’sı, gayet kat’î bir surette ispat etmiştir ki: Tesettür, kadınlar için fıtrîdir. Ref’-i tesettür, fıtrata münafîdir.