Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten kaçarsan kat’iyen bil ki: Hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır. O dakikadan evvel bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-i dünyeviye, o dakikada meyyittir, ölmüştür. O dakikadan sonra bütün zamanın ve onun mazrufu, o dakikada ademdir, hiçtir. Demek, güvendiğin hayat-ı maddiye, yalnız bir dakikadır. Hattâ bir kısım ehl-i tetkik “Bir âşiredir belki bir ân-ı seyyaledir.” demişler. İşte şu sırdandır ki bazı ehl-i velayet, dünyanın dünya cihetiyle ademine hükmetmişler.

Madem böyledir, hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak. Kalp ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları var. Senin için meyyit olan mazi, müstakbel; onlar için haydır, hayattar ve mevcuddur. Ey nefsim! Madem öyledir, sen dahi kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki:

“Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç-ender hiçim fakat bu mevcudatı birden isterim.”

Beşinci Fıkra: Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı. Hem şu fıkra-i Arabiye, “Allahu ekber” zikrinde otuz üç mertebe-i tefekkürden bir mertebeye işarettir.

اَللّٰهُ اَكْبَرُ اِذْ هُوَ الْقَدٖيرُ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ الْكَرٖيمُ الرَّحٖيمُ الْجَمٖيلُ النَّقَّاشُ الْاَزَلِىُّ الَّذٖى مَا حَقٖيقَةُ هٰذِهِ الْكَائِنَاتِ كُلًّا وَجُزْءً وَصَحَائِفَ وَطَبَقَاتٍ وَمَا حَقَائِقُ هٰذِهِ الْمَوْجُودَاتِ كُلِّيًّا وَجُزْئِيًّا وَوُجُودًا وَبَقَاءً اِلَّا خُطُوطُ قَلَمِ قَضَائِهٖ وَقَدَرِهٖ وَتَنْظٖيمِهٖ وَتَقْدٖيرِهٖ بِعِلْمٍ وَحِكْمَةٍ وَنُقُوشُ پَرْكَارِ عِلْمِهٖ وَحِكْمَتِهٖ وَتَصْوٖيرِهٖ وَتَدْبٖيرِهٖ بِصُنْعٍ وَعِنَايَةٍ وَتَزْيٖينَاتُ يَدِ بَيْضَاءِ صُنْعِهٖ وَعِنَايَتِهٖ وَتَزْيٖينِهٖ وَتَنْوٖيرِهٖ بِلُطْفٍ وَكَرَمٍ وَاَزَاهٖيرُ لَطَائِفِ لُطْفِهٖ وَكَرَمِهٖ وَتَوَدُّدِهٖ وَتَعَرُّفِهٖ بِرَحْمَةٍ وَنِعْمَةٍ وَثَمَرَاتُ فَيَّاضِ رَحْمَتِهٖ وَنِعْمَتِهٖ وَتَرَحُّمِهٖ وَتَحَنُّنِهٖ بِجَمَالِ