İşte böyle bir sultan, istediği bir zatı, bütün o dairelerinde gezdirip, her daireye mahsus saltanat-ı şahanesini ve evamir-i hâkimanesini gösterip, daireden daireye, tabakadan tabakaya gezdirip tâ huzuruna getirir. Sonra bütün o dairelere taalluk eden bazı evamir-i umumiye-i külliyeyi ona tevdi eder, gönderir.

İşte bu misal gibi ezel ve ebed Sultanı olan Rabbü’l-âlemîn için rububiyetinin mertebelerinde ayrı ayrı fakat birbirine bakar şe’n ve namları vardır. Ve uluhiyetinin dairelerinde başka başka fakat birbiri içinde görünür isim ve alâmetleri vardır. Ve haşmetli icraatında ayrı ayrı fakat birbirine benzer tecelli ve cilveleri vardır. Ve kudretinin tasarrufatında başka başka fakat birbirini ihsas eder unvanları vardır. Ve sıfatlarının tecelliyatında başka başka fakat birbirini gösterir mukaddes zuhuratı vardır. Ve ef’alinin cilvelerinde çeşit çeşit fakat birbirini ikmal eder tasarrufatı vardır. Ve rengârenk sanatında ve masnuatında çeşit çeşit fakat birbirini temaşa eder haşmetli rububiyeti vardır.

İşte şu sırr-ı azîme binaen kâinatı hayret-feza acib bir tertip ile tanzim etmiş. En küçük tabakat-ı mahlukattan olan zerrattan tâ semavata ve semavatın birinci tabakasından tâ arş-ı a’zama kadar birbiri üstünde teşkilat var. Her bir sema, bir ayrı âlemin damı ve rububiyet için bir arş ve tasarrufat-ı İlahiye için bir merkez hükmündedir. O dairelerde ve o tabakatta çendan ehadiyet itibarıyla bütün esma bulunabilir, bütün unvanlarla tecelli eder. Fakat nasıl ki adliyede hâkim-i âdil unvanı asıldır, hâkimdir. Sair unvanlar orada onun emrine bakar, ona tabidir. Öyle de her bir tabakat-ı mahlukatta, her bir semada bir isim, bir unvan-ı İlahî hâkimdir. Sair unvanlar da onun zımnındadır.

Mesela, ism-i Kadîr’e mazhar Hazret-i İsa aleyhisselâm, hangi semada Peygamber aleyhissalâtü vesselâm ile görüştü ise işte o sema dairesinde Cenab-ı Hak, Kadîr unvanıyla bizzat orada mütecellidir. Mesela, Hazret-i Musa aleyhisselâmın makamı olan sema dairesinde en ziyade hüküm-ferma, Hazret-i Musa aleyhisselâmın mazhar olduğu “Mütekellim” unvanıdır ve hâkeza…

İşte Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm, çünkü ism-i a’zama mazhardır ve nübüvveti umumîdir ve bütün esmaya mazhardır, elbette bütün devair-i rububiyetle alâkadardır. Elbette o dairelerde makam sahibi olan enbiyalarla görüşmek ve umum tabakattan geçmek, hakikat-i mi’racı iktiza ediyor.