yüzüne geçip güzel güneşle karşılaştım. Ruh-efza nesîmi teneffüs ederek Elhamdülillah dedim. O cennet gibi o âlemi seyre başladım.

Sonra baktım, biri var ki beni orada bırakmıyor. Başka yolu bana gösterecek gibi yine beni bir anda o müthiş sahraya getirdi. Baktım ki yukarıdan inmiş aynı asansörler gibi muhtelif tarzlarda bazı tayyare, bazı otomobil, bazı zembil gibi şeyler görünüyor. Kuvvet ve istidada göre onlara atılsa yukarıya çekiliyor. Ben de birisine atladım. Baktım, bir dakika zarfında bulutun fevkine beni çıkardı. Gayet güzel, müzeyyen, yeşil dağların üstüne çıktım. O bulut tabakası, dağın yarısına kadar gelmemişti. En latîf bir nesîm en leziz bir âb en şirin bir ziya her tarafta görünüyor. Baktım ki o asansörler gibi nurani menziller, her tarafta var. Hattâ iki seyahatimde ve zeminin öteki yüzünde onları görmüştüm, anlamamıştım. Şimdi anlıyorum ki şunlar, Kur’an-ı Hakîm’in âyetlerinin cilveleridir.

İşte وَلَا الضَّٓالّٖينَ ile işaret olunan evvelki yol, tabiata saplananların ve tabiiyyun fikrini taşıyanların mesleğidir ki onda, hakikate ve nura geçmek için ne kadar müşkülat olduğunu hissettiniz.

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ ile işaret olunan ikinci yol, esbab-perestlerin ve vesaite icad ve tesir verenlerin, meşaiyyun hükeması gibi yalnız akıl ile fikir ile hakikatü’l-hakaike ve Vâcibü’l-vücud’un marifetine yol açanların mesleğidir.

اَلَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ ile işaret olunan üçüncü yol ise sırat-ı müstakim ehli olan ehl-i Kur’an’ın cadde-i nuraniyesidir ki en kısa en rahat en selâmet ve herkese açık, semavî ve rahmanî ve nurani bir meslektir.

***