Evet, bazı vakit olur ki bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.

İhtar: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil belki her bir âyetin mana-yı küllîsindeki cüz’iyat-ı kesîresinden bir cüz’î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen, münasebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususi ona bakar demektir.

Altıncı Âyet

Sure-i Hadîd’de وَيَجْعَلْ لَكُمْ نُورًا تَمْشُونَ بِهٖ yani “Karanlıklar içinde size bir nur ihsan edeceğim ki o nur ile doğru yolu bulup onda gidesiniz.” Lillahi’l-hamd Risale-i Nur bu kudsî ve küllî manasının parlak bir ferdi olduğu gibi نُورًا daki tenvin “nun” sayılmak cihetiyle bin üç yüz on sekiz (1318) adediyle Resaili’n-Nur müellifi tedristen, telif vazifesine ve mücahidane seyahate başladığı zamanın beş sene evvelki zamanına ve çok âyetlerin işaret ettikleri bin üç yüz on altı (1316) tarihindeki mühim bir inkılab-ı fikrîden iki sene sonraki zamana tevafuk eder ki o zaman istihzarat-ı Nuriyeye başladığı aynı tarihtir.

İşte şu nurlu âyet hem manaca hem cifirce tevafuku ise umum vücuhu ayn-ı şuur olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’da elbette ittifakî ve tesadüfî olamaz.

Yedinci Âyet

وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهٖ şu âyet-i meşhurenin küllî manasının bu zamanda zahir bir mâsadakı Risaletü’n-Nur olduğu gibi lafzullahtaki şeddeli “lâm” bir “lâm” ve بِكَلِمَاتِهٖ deki melfuz “ya” sayılmak şartıyla dokuz yüz doksan sekiz (998) adediyle Risaletü’n-Nur’un dokuz yüz doksan sekiz adedine tam tamına tevafukla, münasebet-i maneviyeye binaen remzen ona bakar. Ve bu remzi latîfleştiren ve kuvvet veren münasebetlerin birisi şudur ki: