o sanatkârın o sanata ait sıfatının güzelliğine ve sıfatının güzelliği, kabiliyet ve istidadının güzelliğine ve kabiliyetinin güzelliği, zatının ve hakikatinin güzelliğine derece-i bedahette gayet kat’î bir surette delâlet ettiği gibi…

Aynen öyle de bu kâinatın baştan başa bütün güzel mahluklarında ve yapılışları güzel umum masnularındaki hüsün ve cemal dahi Sanatkâr-ı Zülcelal’deki fiillerinin hüsün ve cemaline kat’î şehadet ve ef’alindeki hüsün ve cemal ise o fiillere bakan unvanların, yani isimlerin hüsün ve cemaline şüphesiz delâlet ve isimlerin hüsün ve cemali ise isimlerin menşei olan kudsî sıfatların hüsün ve cemaline kat’î şehadet ve sıfatların hüsün ve cemali ise sıfatların mebdei olan şuunat-ı zatiyenin hüsün ve cemaline kat’î şehadet ve şuunat-ı zatiyenin hüsün ve cemali ise fâil ve müsemma ve mevsuf olan zatının hüsün ve cemaline ve mahiyetinin kudsî kemaline ve hakikatinin mukaddes güzelliğine bedahet derecede kat’î bir surette şehadet eder.

Demek, Sâni’-i Zülcemal’in kendi Zat-ı Akdes’ine lâyık öyle hadsiz bir hüsün ve cemali var ki bir gölgesi bütün mevcudatı baştan başa güzelleştirmiş ve öyle münezzeh ve mukaddes bir güzelliği var ki bir cilvesi kâinatı serbeser güzelleştirmiş ve bütün daire-i mümkinatı hüsün ve cemal lem’alarıyla tezyin edip ışıklandırmış.

Evet, işlenmiş bir eser fiilsiz olmadığı gibi fiil dahi fâilsiz olamaz. Ve isimler müsemmasız olması muhal olduğu gibi sıfatlar dahi mevsufsuz mümkün değildir. Madem bir sanatın ve eserin vücudu, bedahetle o eseri işleyenin fiiline delâlet ve o fiilin vücudu, fâilinin ve unvanının ve eseri intac eden sıfatın ve isminin vücudlarına delâlet eder. Elbette bir eserin kemali ve cemali dahi fiilin kendine mahsus, kemal ve cemaline, o da ismin kendine münasip muvafık güzelliğine, o dahi zatın ve hakikatin –fakat zata ve hakikate lâyık ve muvafık– kemaline ve cemaline ilmelyakîn ile ve bedahetle delâlet eder.

Aynen öyle de bu eserler perdesi altındaki faaliyet-i daime fâilsiz olması muhal olduğu gibi bu masnuat üstünde cilveleri ve nakışları göz ile görünen isimler dahi müsemmasız hiçbir cihetle mümkün olmadığı ve müşahede derecesinde hissedilen kudret, irade gibi sıfatlar dahi mevsufsuz olması muhal olduğundan, şu kâinatta bütün eserler, mahluklar, masnular hadsiz vücudlarıyla, hâlık ve sâni’ ve fâillerinin vücud-u ef’aline ve esmasının vücuduna ve evsafının vücuduna ve şuunat-ı zatiyesinin vücuduna ve Zat-ı Akdes’inin