Ben de sabah namazından sonra eskiden beri on defa okuduğum ve koca Yirminci Mektub Risalesi on bir kelimesinde hem on bir bürhan-ı vücub-u vücud ve vahdet-i Rabbaniye hem on bir müjde gayet parlak, güneş gibi tafsilatla gösteren ve bir rivayette ism-i a’zam taşıyan bu tehlil ve tevhid-i muazzam:

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَرٖيكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيٖى وَيُمٖيتُ

وَهُوَ حَىٌّ لَا يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ وَاِلَيْهِ الْمَصٖيرُ

kudsî cümleyi mütefekkirane tekrar edip Yirminci Mektub’un kısa bir hülâsatü’l-hülâsasını beraber düşünüyordum. Birden kalbe geldi ki: “Bu kısacık hülâsayı Nadir Hoca’ya ve buradaki gençlere ders ver.” Ben de Bismillah deyip başladım, dedim:

Bu kelâm-ı tevhidde on bir müjde, on bir hüccet-i imaniye var. Şimdi yalnız hüccetlere gayet kısa bir işaret edip izahını ve müjdeleri Yirminci Mektub ve Nur eczalarına havale edeceğim. Fakat şimdi o dersi yazdığım zaman onlara söylemediğim bazı kelimeleri ve nükteleri dahi yazmayı münasip gördüm.

İşte o kelâm-ı tevhidin on bir kelimesinden

Birinci Kelime

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dır. Bundaki hüccet ise matbu Âyetü’l-Kübra Risalesi’dir. O emsalsiz hüccetin hârikalığı içindir ki İmam-ı Ali (ra) Nur’un eczalarından haber verdiği sırada وَبِالْاٰيَةِ الْكُبْرٰى اَمِنّٖى مِنَ الْفَجَتْ deyip o Âyetü’l-Kübra’yı şefaatçi yaparak Nur şakirdlerinin Denizli hapsinde, o risalenin hem Ankara hem Denizli Mahkemelerinde galebesiyle ve perde altında tesirli intişarıyla talebelerine beraet kazandırmaya sebep olduğu gibi; onun gizli tabı da şakirdlerinin dokuz ay mevkufiyetlerine vesile olmasıyla İmam-ı Ali’nin (ra) hem keramet-i gaybiyesini hem Nur şakirdlerinin bedeline duasını pek zahir bir surette tasdik etti.