şeklinde görür. Ve imandan neş’et eden şu büyük nimete büyük büyük “Elhamdülillah”ları söylemeye başlar.

Ön Cihet: Felsefeci bir adam bu cihete bakarsa görür ki bütün canlı mahlukat –insan olsun, hayvan olsun– kafile be-kafile büyük bir süratle o cihete gidip kaybolurlar. Yani ademe gider, yok olurlar. Kendisinin de o yolun yolcusu olduğunu bildiğinden teessüründen çıldıracak bir hale gelir.

Fakat iman nazarıyla bakan bir mü’min, insanların o cihete gidişleri, seyahatleri adem âlemine değil, göçebeler gibi bir yayladan bir yaylaya bir intikaldir. Ve fâni menzilden bâki menzile, hizmet çiftliğinden ücret dairesine, zahmetler memleketinden rahmetler memleketine göç etmek olup adem âlemine gitmek değil diye bu ciheti memnuniyetle karşılar.

Fakat yol esnasında ölüm, kabir gibi görünen meşakkatler netice itibarıyla saadetlerdir. Çünkü nurani âlemlere giden yol kabirden geçer ve en büyük saadetler büyük ve acı felaketlerin neticesidir. Mesela Hazret-i Yusuf, Mısır azizliği gibi bir saadete ancak kardeşleri tarafından atıldığı kuyu ve Zeliha’nın iftirası üzerine konulduğu hapis yoluyla nâil olmuştur. Ve keza rahm-ı maderden dünyaya gelen çocuk, ma’hud tünelde çektiği sıkıcı, ezici zahmet neticesinde dünya saadetine nâil oluyor.

Arka Cihet: Yani geride gelenlere felsefe nazarıyla bakılırsa “Yahu bunlar nereden nereye gidiyorlar ve ne için dünya memleketine gelmişlerdir?” diye edilen suale bir cevap alınamadığından –tabiî– hayret ve tereddüt azabı içinde kalınır.

Fakat nur-u iman gözlüğüyle bakarsa insanların kâinat sergisinde teşhir edilen garib, acib kudretin mu’cizelerini görmek ve mütalaa etmek için Sultan-ı Ezelî tarafından gönderilmiş mütalaacı olduklarını anlar. Ve bunlar o mu’cizelerin derece-i kıymet ve azametine ve Sultan-ı Ezelî’nin azametine derece-i delâletlerine kesb-i vukuf ettikleri nisbetinde, derece ve numara aldıktan sonra yine Sultan-ı Ezelî’nin memleketine dönüp gideceklerini anlar. Ve bu anlayış nimetini kendisine îras eden iman nimetine “Elhamdülillah” diyecektir.

İhtar: Mezkûr zulmetleri izale eden iman nimetine “Elhamdülillah” diye edilen hamd dahi bir nimet olduğundan ona da bir hamd lâzımdır. Bu ikinci hamde de üçüncü bir hamd, üçüncüye de