hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp birinci müsvedde ile iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarım ile olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.

Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki İmam-ı Ali (ra) keramat-ı gaybiyesinde bu risaleye “Âyet-i Kübra” ve “Asâ-yı Musa” namlarını vermiş. Risale-i Nur’un risaleleri içinde buna hususi bakıp nazar-ı dikkati celbetmiş. (*) “El-Âyetü’l-Kübra”nın bir hakiki tefsiri olan bu Âyetü’l-Kübra Risalesi, Hazret-i İmam’ın (ra) tabirince “Asâ-yı Musa” namında “Yedinci Şuâ” kitabıdır.

Bu “Yedinci Şuâ” bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi, Birinci Makamı Âyet-i Kübra’nın tefsirinden Arabî kısmını, İkinci Makamı onun bürhanlarını ve tercümesini ve mealini beyan ederler.

Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek, ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.

Said Nursî

***

___

* Evet İmam-ı Ali’nin (ra) Âyetü’l-Kübra hakkında verdiği haberi, tam tamına Denizli hâdisesi tasdik etti. Çünkü bu risalenin gizli tabı hapsimize bir vesile oldu ve onun kudsî ve çok kuvvetli hakikatinin galebesi, beraet ve necatımıza ehemmiyetli bir sebep oldu. Ve İmam-ı Ali’nin (ra) keramet-i gaybiyesini gözlere de gösterdi ve hakkımızdaki وَ بِالْاٰيَةِ الْكُبْرٰى اَمِنّٖى مِنَ الْفَجَتْ duasının kabulünü ispat etti.