olan Nurcularla, Arabistan’daki hakikat-i Kur’aniyeye müteveccih İslâmları, iki kardeş olarak hizbü’l-Kur’an’ın dairesi içinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil ettiklerini müjdelemiş ve o mü’min kardeşlerimizin Risale-i Nur’la ciddi alâkalarıyla beraber, bir kısmını Arapçaya tercüme edip neşretmek niyetlerinizden fevkalâde memnun olduklarını ve mübarek İslâm cemaatlerinin Urfa’daki Nur şakirdleriyle ve Nur eczalarıyla himayetkârane alâkadar olmasını yazmaklığımızı bizlere emretmiş bulunuyorlar.

Ey aziz ve necip kavm-i Arab’ın nurani azaları! Tarihin a’makına gömülen ve maziden istikbale atlayan ecdadlarımıza, bu millet-i İslâm’ı parçalamak için bin dört yüz seneden beri hücum eden küffar orduları, en nihayet Birinci Harb-i Umumî’de emellerine muvaffak oldular. Türk ve Arap iki hakiki Müslüman kardeşin bin senelik sarsılmayan muhabbetlerini pek çok desiselerle, yalanlarla söndürdüler. Ehl-i İslâm’ın ve nev-i beşerin medar-ı fahri ve bütün mevcudatın sebeb-i hilkati ve bütün füyuzat-ı İlahiyenin mazharı o âlî Peygamber’in Ravza-i Mutahhara’sına yüzler sürmek için pek büyük bir iştiyakı kalplerinde yaşattıklarına tahammül edemediler. O âlî Peygamber-i Zîşan'ın küçücük bir iltifatına mazhar olmak için ruhlarına varıncaya kadar her şeylerini feda ettiklerini hazmedemediler. 1400 seneden beri zeminin yüzünde, zamanın sahifeleri üzerinde ve şehitlerin ve gazilerin beyaz kılınç kalemleriyle kırmızı mürekkebleriyle yazıp tarihe emanet bıraktıkları medar-ı iftiharları muhteşem yazılarını, Müslümanlara unutturmak istediler. Bu azimle yürüyen o amansız düşmanlar, pek acı işkenceler altında ezdikleri Türk ve Arap bu iki kardeşi, bir daha ittihat etmemek için en müthiş muahedelerin zincirleriyle bağladılar. Çelik zincirler altında senelerle inlettirdiler. Her türlü şenaati Müslümanlığa icra ettiler.

Heyhat! İnayet-i İlahiyenin tekrar yâr olacağını, Risale-i Nur gibi pek büyük ve pek hârika bir tefsir-i Kur’an’la ve onun âlî müellifi Bedîüzzaman’la, Müslümanlığın büyük zaferini bilemediler ve göremediler. O eserler ki vahdaniyet-i İlahiye ile risalet-i Muhammediyeyi (asm) ve hakikat-i haşriyeyi o kadar kuvvetli ve hakikatli bürhanlarla o kadar parlak bir surette ispat ediyor ki şimdiye kadar hiçbir feylesof, hiçbir âlim karşısına çıkıp itiraz edememiş.

Biz Türkler, seyyidleri kesretle içinde bulunan ve necip kavm-i Arap olan sizlere ve sizin ecdadlarınız olan sahabe-i güzine, Allah