bilinmezlerin, ermişlerin, kendini büyük bir davaya vermişlerin şuurlu, imanlı, inanlı kalabalığıdır.

O. Yüksel Serdengeçti

***

Bedîüzzaman’ı Zehirlediler

Bundan yedi sene önce kanunların çiğnendiği, beşer haklarının çarmıha gerildiği, hürriyetlerin hiçe sayıldığı, şahsî arzu ve ihtirasatın kanunlardan üstün tutulduğu bir devr-i rezilanede, Afyon vilayetinin Emirdağ kazasına seksenlik bir ihtiyar, bir din âlimi sürülüyor. Nüfus kütüğüne kaydettirilip burada ikamete mecbur ediliyor. Tek gayesi, Kur’an-ı Kerîm’in ahkâmını tebliğ, insanları doğruya, iyiye ve namusluluğa sevk etmek olan bir fikir adamı, nefyediliyor. Her cephesinde kan döktüğü kendi öz yurdunda, Engizisyon Mahkemelerinin dahi insanoğluna reva görmeyeceği zulme, işkencelere tabi tutuluyor. Sakalına, bıyığına, kılık kıyafetine karışılıyor; jandarma dipçikleri altında ölüme mahkûm ediliyor.

Sürgün olarak gönderildiği yerde dahi rahat bırakılmıyor. Ecdadından misafirperverliği; ihtiyarların, garib ve kimsesizlerin yardımına koşmayı miras alan her Türk gibi bu kaza halkı da ilmî eserleriyle, ef’al ve hareketleriyle müsellem olan bu zatın yardımına koşmayı vicdanî bir vazife telakki ediyor.

İslâm’ın ve ilmin izzet ü vakarını şerefle muhafaza etmesini bilen ve aslâ dünya zevkleri için mihnet kabul etmeyen bu şahsın, siyasî hiçbir parti ve teşekkülle de kat’iyen alâkası yoktur.

Türkiye’de iman ve karakter sahibi her fikir adamına yapıldığı gibi bu kimsenin muhtelif defalar evi aranmış, mahkemelere verilmiş, bütün eserleri, mektubları en ufak teferruatına varıncaya kadar müsadere edilerek suçsuz yere hapishanelerde süründürülmüştür.

Evet, suçsuz yere diyoruz. Çünkü vali ve kaymakamından tutunuz da karakoldaki jandarmasına varıncaya kadar Üstada eza ve cefa etmek, hapishanelerde süründürmek bir vesile-i iftihar; şefin gözüne girebilmek, terfi-i makam edebilmek gibi süflî hırslarla yanıp kavrulanlar için ise bulunmaz bir fırsat olmuştur.