edilmez. O, doğrudan doğruya Kur’an’a bağlanmış ve Kur’an dahi arş-ı a’zam ile bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın, o kuvvetli ipleri çözsün.

Hem bu memlekete maddî ve manevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç âyât-ı Kur’aniyenin işaratıyla ve İmam-ı Ali radıyallahu anhın üç keramat-ı gaybiyesiyle ve Gavs-ı A’zam’ın kat’î ihbarıyla tahakkuk etmiş olan Risale-i Nur; bizim âdi ve şahsî kusurumuzdan mes’ul olmaz ve olamaz ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddî hem manevî telafi edilmeyecek derecede zarar olacak. (Hâşiye)

Bazı zındıkların şeytanetiyle Risale-i Nur’a karşı çevrilen planlar ve hücumlar inşâallah bozulacaklar, onun şakirdleri başkalara kıyas edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle mağlup edilmezler. Eğer maddî müdafaadan Kur’an men’etmeseydi, bu milletin can damarı hükmünde umumun teveccühünü kazanan ve her tarafta bulunan o şakirdler, Şeyh Said ve Menemen hâdiseleri gibi cüz’î ve neticesiz hâdiselerle bulaşmazlar. Allah etmesin, eğer mecburiyet derecesinde onlara zulmedilse ve Risale-i Nur’a hücum edilse elbette hükûmeti iğfal eden zındıklar ve münafıklar bin derece pişman olacaklar.

Elhasıl: Madem biz ehl-i dünyanın dünyalarına ilişmiyoruz, onlar da bizim âhiretimize, imanî hizmetimize ilişmesinler.

Mevkuf

Said Nursî

***

___

Hâşiye: Bu istida, Kastamonu zelzelesinden yirmi gün evvel yazılmıştı. Risale-i Nur bereketiyle her vilayetten ziyade âfattan mahfuz kalmıştı. Şimdi âfat başladı ve davamızı tasdik etti.