Otuzuncu Lem’a ve Birinci ve İkinci Şuâları telif ediyor. Hapisteki birçok kimseler Üstad Bedîüzzaman hapse girdikten sonra ıslah-ı nefis ederek mütedeyyin bir hale geliyorlar.

Gizli dinsizler, Isparta havalisinde “Bedîüzzaman ve talebeleri idam edilecek!” diye propagandalar yaptırarak korku ve dehşet saçıyorlar. (Hâşiye) Diğer taraftan Bedîüzzaman hapse konulmasından mütevellid muhtemel bir isyan hareketinin vukuundan korkan istibdat ve ceberut devrinin hükûmet reisi, Şark vilayetlerine seyahate çıkıyor.

Halbuki Bedîüzzaman, ömrü boyunca müsbet hareket etmeyi düstur edinmiş “Birkaç adamın hatasıyla yüzer adamların zarar görmesine sebep olunamaz.” demiştir. Bunun içindir ki yapılan o kadar gaddarane zulümler esnasında bir tek hâdise meydana gelmemiş ve Bedîüzzaman Said Nursî, talebelerine daima sabır ve tahammül ve yalnız iman ve İslâmiyet’e çalışmayı tavsiye etmiştir. Ve bu gibi evhamların, dinsizlik hesabına, maksad-ı mahsusla husule getirildiğini herkes anlamıştır.

Bedîüzzaman yüz yirmi talebesiyle beraber 1935’te Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesine sevk ediliyor. Âni yapılan araştırmalarla elde edilen bütün risale ve mektublar meydanda olduğu halde, mahkûmiyetlerini intac edecek bir delile rast gelinememiş ve neticede kanaat-i vicdaniye ile keyfî bir surette Said Nursî’ye on bir ay ve on beş arkadaşına da altışar ay ceza vererek, mütebâki kalan yüz beş kişiyi beraet ettirmiştir. Halbuki isnad edilen suç sabit olsaydı, Bedîüzzaman Said Nursî’nin idamına ve arkadaşlarının da hiç olmazsa ağır hapsine hükmedilecekti.

Nitekim bu yersiz karara Bedîüzzaman itiraz etmiş ve bu cezanın bir beygir hırsızına veya bir kız kaçırıcısına lâyık olduğunu

___

Hâşiye: Evet zulmün sonu, zalimin mahvına olarak öyle tecelli eder ve etmiştir ki o planları yapanlar, şimdi ölümün idam-ı ebedîsine mahkûm bir vaziyette cehennemin esfel-i safilînine yuvarlanmakta, tam mağlubiyet ve cehennem azabından daha şedid azaplar içerisinde şevketi sönmüş olarak zelilane bir ömür geçirmektedirler.

Bedîüzzaman ise iman ve İslâmiyet’in bahadır ve kahraman bir hâdimi olarak, İslâmî bir izzet ve imanî bir şehametle hâlâ yaşamakta, Kur’an ve iman hizmetini devam ettirmekte ve İslâmî zaferleriyle Müslüman Türk milletine ve âlem-i İslâm’a manevî bayramlar idrak ettirmektedir.