Mükâfat-ı hazıramız ise fâsık, günahkâr bir milletten humsu olan dört milyonu velayet derecesine çıkardı; gazilik, şehadetlik verdi. Müşterek hatadan neş’et eden müşterek musibet, mazi günahını sildi.
Yine biri dedi: Bir âmir, hata ile felakete atmış ise?
Dedim: Musibetzede mükâfat ister. Ya âmir-i hatadarın hasenatı verilecektir (o ise hiç hükmünde) veya hazine-i gayb verecektir. Hazine-i gaybda böyle işlerdeki mükâfatı ise derece-i şehadet ve gaziliktir.
Baktım meclis istihsan etti. Heyecanımdan uyandım. Terli, el pençe yatakta oturmuş kendimi buldum. O gece böyle geçti.
***
Bedîüzzaman, yanında başka kitaplar bulundurmuyordu.
— Neden başka kitaplara bakmıyorsun? denildiğinde, buyururlardı ki:
— Her şeyden zihnimi tecrit ile Kur’an’dan fehmediyorum.
Eserlerden nakletse de bazı mühim gördüğü mesaili, tağyir etmeden alırdı.
— Ne için aynen böyle tekrar ediyorsun? diye sorulduğunda:
— Hakikat usandırmaz, libası değiştirmek istemem, buyururdu.
Yukarıda bir nebze zikredilmişti ki Bedîüzzaman hakaik-i Kur’aniyeye (Hâşiye) ait on iki telifatını tabettirmişti. Bu eserlerden üç dördü
___
Hâşiye: Üstad Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin İstanbul’da ve bir kısmını bilâhare Ankara’da tab ile neşrettiği o zamanki eserleri, kırk sene sonra “Arabî Mesnevî-i Nuriye” ismiyle bir arada bir mecmua halinde neşredildi. İşte bu Mesnevî-i Nuriye’nin mukaddimesinde bu eserler hakkında diyor:
Kırk elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için hakikatü’l-hakaike karşı ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarîkat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünkü aklı, fikri hikmet-i felsefe ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra hem kalben hem aklen hakikate giden bazı büyük ehl-i hakikatin arkasında gitmek istedi. Baktı, onların her birinin ayrı cazibedar bir hâssası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbanî de ona gaybî bir tarzda “Tevhid-i kıble et!” demiş; yani “Yalnız bir üstadın arkasından git!” O çok yaralı Eski Said’in kalbine geldi ki: