komünizm ejderinden, mason âfatından, dinsizlikten muhafaza edecek –eden ve etmekte olan– ve âlem-i İslâm’ı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu hârikulâde Risale-i Nur eserlerini meydana getiriyor. Yüz otuz parça olan Risale-i Nur Külliyatı’nın telifi, yirmi üç senede hitama eriyor.

Nur Risaleleri, şiddetli ihtiyaç zamanında telif edildiğinden her yazılan risale, gayet şifalı bir tiryak ve ilaç hükmünü taşıyor ve öyle de tesir edip pek çok kimselerin manevî hastalıklarını tedavi ediyor. Risale-i Nur’u okuyan her bir kimse, güya o risale kendisi için yazılmış gibi bir halet-i ruhiye içinde kalarak büyük bir iştiyak ve şiddetli bir ihtiyaç hissederek mütalaa ediyor. Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî, İslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevap verecek ve kâfi gelecek Kur’anî hakikatler ihsan ediliyor.

Risale-i Nur, Kur’an-ı Hakîm’in hakiki bir tefsiridir. Âyetler, sırasıyla değil; devrin ihtiyacına cevap veren imanî hakikatleri mübeyyin âyetler tefsir edilmiştir.

Tefsir iki kısımdır: Biri, âyetin ibaresini ve lafzını tefsir eder; biri de âyetin mana ve hakikatlerini izah ile ispat eder. Risale-i Nur, bu ikinci kısım tefsirlerin en kuvvetlisi ve en kıymettarı ve en parlağı ve en mükemmeli olduğu, ehl-i tahkik ve tetkikten binlercesinin şehadetiyle ve tasdikiyle sabittir.

Risale-i Nur’un telifi ve neşriyatı, şimdiye kadar misli görülmemiş bir tarzdadır. Bedîüzzaman Said Nursî kendi eliyle risaleleri yazıp teksir edecek derecede bir yazıya mâlik değildir, yarım ümmidir. Bunun için kâtiplere süratle söyler ve süratle yazılır. Günde bir iki saat telifatla meşgul olarak on, on iki ve bir iki saatte yazılan hârika eserler vardır.

Üstad Bedîüzzaman’ın telif ettiği risaleleri, talebeler elden ele ulaştırmak suretiyle müteaddid nüshalar yazarlar, yazılan nüshaları müellifine getirirler. Müellif, müstensihlerin yanlışlarını düzeltir. Bu tashihatı yaparken eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol eder. Şimdi de yirmi beş otuz sene evvel telif ettiği bir eseri tashih ederken aslına bakmaz.

Yazılan risaleleri etraf köylerden ve kazalardan gelenler, büyük bir merak ve iştiyakla alıp gidiyorlar ve el yazısıyla neşrediyorlardı.