Son Sözüm

Heyet-i hâkimeye beyan ediyorum ki:

Hem iddianameden hem uzun tecritlerimden anladım ki bu meselede en ziyade şahsım nazara alınıyor ve şahsımı çürütmek maslahat görülmüş. Güya şahsiyetimin idareye, asayişe, vatana zararı var. Ve ben de din perdesi altında dünyevî maksatlar güdüyormuşum, bir nevi siyaset peşinde koşuyormuşum.

Buna karşı size bunu kat’iyetle beyan ediyorum:

Bu evham yüzünden, benim şahsiyetimi çürütmek suretinde Risale-i Nur’a ve bu vatana ve bu millete fedakâr ve kıymettar olan şakirdlerini incitmeyiniz. Yoksa bu vatana ve bu millete manevî büyük bir zarar, belki bir tehlikeye vesile olur. Bunu da size kat’iyen beyan ediyorum: Şahsıma tahkir ve ihanet ve çürütmek ve işkence, ceza gibi ne gelse –Risale-i Nur’a ve şakirdlerine benim yüzümden zarar gelmemek şartıyla, şimdiki mesleğim itibarıyla– kabule karar vermişim. Bunda da âhiretim için bir sevap var. Ve nefs-i emmarenin şerrinden kurtulmama bir vesiledir diye bir cihette ağlarken memnun oluyorum.

Eğer bu bîçare masumlar benimle beraber bu meselede hapse girmese idiler mahkemenizde pek şiddetli konuşacaktım. Siz de gördünüz ki iddianameyi yazan, bin dereden su toplamak gibi yirmi otuz senelik hayatımda –mahrem ve gayr-ı mahrem bütün kitap ve mektublarımdan– cerbezesiyle ve kısmen yanlış mana vermesiyle güya umum onlar bu sene yazılmış, hiç mahkemeleri görmemiş, af kanunlarına ve mürur-u zamana uğramamış gibi onun ile benim şahsımı çürütmek istiyor. Ben kendim, şahsımın çürük olduğunu yüz defa söylediğim ve aleyhimde olanlar her vesile ile yine şahsımı çürüttükleri halde, ehl-i siyaseti evhamlandıracak derecede teveccüh-ü âmmeye karşı fayda vermediğinin sebebi: İmanın kuvvetlenmesi için bu zamanda ve bu zeminde gayet şiddetli bir ihtiyac-ı kat’î ile bazı şahıslar lâzımdır ki hakikati hiçbir şeye âlet etmesin. Nefsine hiçbir hisse vermesin. Tâ ki imana dair dersinden istifade edilsin, kanaat-i kat’iye gelsin.