TAHLİLLER

Uzun bir ayrılıktan sonra

Belki yirmi yedi yirmi sekiz sene oldu Üstadı görmeyeli. Onu görmek, mübarek simasını doya doya seyretmek için her zaman gidip ziyaret etmek istediğim halde, meşguliyetten bir türlü vakit bulamadım. Fakat o, kalplerde yaşadığı için manevî varlığı ile daima beraberdik. Bu, gönüllerdeki iştiyakı bir dereceye kadar tatmin etmez miydi? Kendisini görüp kucaklaştığımız zaman, onun nurani simasının verdiği zevk, maddî hasretin de ne kadar büyük olduğunu gösterdi.

Üstadla tanışmamız kırk seneyi geçti. O zamanlar hemen her gün idarehaneye gelir; Âkifler, Naimler, Ferîdler, İzmirlilerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musahabelerde bulunurduk. Üstad, kendine mahsus şivesiyle yüksek ilmî meselelerden konuşur; onun konuşmasındaki celadet ve şehamet, bizi de heyecanlandırırdı. Hârikulâde fıtrî bir zekâ, İlahî bir mevhibe. En mu’dil meselelerde, zekâsının kudret ve azameti kendisini gösterir. Daima işleyen ve düşünen bir kafa. Nakillerle pek meşgul değil. Onun rehberi yalnız Kur’an. Bütün feyiz ve zekâ kaynağı bu. Bütün o lem’alar, doğrudan doğruya bu kaynaktan nebean ediyor. Bir müçtehid, bir imam kadar rey sahibi. Kalbi, bir sahabî kadar imanla dolu. Ruhunda, Ömer’in şehameti var. Yirminci asırda devr-i saadeti nefsinde yaşatan bir mü’min, bütün hedefi iman ve Kur’an.

İslâm’ın gayetü’l-gayesi olan “Tevhid” ve “Allah’a İman” esası, onun ve Risale-i Nur’un en büyük umdesidir. Devr-i saadette, Müslümanlığın ilk kuruluş zamanlarında olsaydı Hazret-i Peygamber, Kâbe’deki putların parçalanması vazifesini ona verirdi. Şirke ve putperestliğe o derece düşmandır.

Mücahede ile gönüllerde iman ve Kur’an hakikatlerini yerleştirmek için geçen uzun, bir asra yakın bir ömür. Fazilet ve şehametle